Amr b. Abdullah el-Cühenî şöyle rivayet etmiştir: “Ali’yi (a.s) bir izâr ve bir ridâya bürünmüş oldu¬ğu halde elinde bir kamçıyla gördüm. Sanki bedevî bir Arâbîydi. Karâbîs çarşısına kadar geldi. Üç dirhemlik bir gömleğe sahip çıktı. Satıcı onu tanıyınca vazgeçti. Ondan bir şey almadı. Başka birisine geldi, O da kendisini tanıyınca ondan da hiçbir şey satın almadı. Daha sonra genç bir delikanlıya geldi. Ondan üç dirheme bir gömlek satın aldı. Bilâhare çocuğun babası gel¬di. Oğlu durumu haber verince, babası hemen bir dirhem alarak Hz. Ali’nin yanına geldi ve: ‘Bu dirhem senindir ey Mü’minlerin Emîri!’ dedi. Hz. Ali: ‘Niçin?’ dediğinde, ‘Gömleğin fiyatı iki dirhemdi de onun için’ cevabını verdi. Bunun üzerine Hz. Ali: ‘Benim rızâmı bana sattı, kendi rızâsını aldı’ dedi.”
Evfâ b. Delheme el-Adevî’den, o da Ali’den (r.a) şöyle duyduğu rivayet edilmiştir:
“İlmi öğrenin, onunla maruf olursunuz. Öğrendiğiniz ilimle amel edin. O ilmin ehli olursunuz. Zira sizden sonra öyle bir zaman gelecek ki, o zamanda (halkın) onda dokuzu hakkı inkâr edecektir. O zamanda yalnızca hareket sahipleri, ilim elde edebilmek için yolculuk yapanlar kurtulabilecektir. İşte onlar hidayet öncüleri, ilim kandilleridir.”
Ali’den (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Sizin için en fazla korktuğum iki şey vardır: Bitmez tükenmez bir istek ve hevâya tâbi olma. Bitmez tükenmez istek size âhireti unuttururken, hevâya tâbi olma sizi haktan uzaklaştırır. İyi bilin ki, dünya geçip gitmekte, âhiret ise yönelip gelmektedir. Her ikisinin de adamları vardır. Sizler âhiret adamı olun. Dünya adamı olmayın. Zira bugün amel var, hesap yok. Yarın hesap var, amel yok.”
Ebû Bahr’dan bir hocasının şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Ali’yi (r.a) üzerinde kaba bir izarla gördüm. Beş dirheme satın aldığını, kim bir dirhem kâr verirse ona satabileceğini söyledi. Beraberinde çıkınlanmış dirhemler gördüm. ‘İşte bu elimizde geriye kalan nafakamız’ dedi.”
Mücemmi’den rivayet edildiğine göre Ali (r.a), beytülmalın temizlenmesini emir buyurur; sonra su serper, bilâhare orada namaz kılardı. Bunu da, kıyamet gününde müslümanların malını orada saklı tutmadığına şehâdet edilmesi için böyle yapardı.
Ali b. Rabîa, Ali’nin (r.a) iki hanımı olduğunu, her birine günlerinde yarım dirhemlik et alıverdiğini rivayet etmiştir.
Ebû Müleyke’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Hz. Osman (r.a), Hz. Ali’ye (yardım için bir adam) gönderdi. (Adam) onu, belinden üzüm dalı ile bağladığı bir abâye içerisinde devesini tımar ederken görmüş.”
Amr b. Kays’tan rivayet edildiğine göre, Ali’ye (r.a),
“Niçin gömleğine yama yapıyorsun?” diye sorulunca:
“Kalbim huşû içinde olsun, mü’minler de örnek alsınlar diye” karşılığını vermiştir.
Hz. Ali’den (a.s) şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Bir bostana geldim. Sahibi su ve hurma ikram etti. Ben de avucum dolusu hurma aldım. Sonra da biraz su içtim. Daha sonra Rasûlullâh’a (s.a.s) bir avuç hurma getirdim, birlikte yedik.”
Yezîd b. Mihcen’den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Rahbe’de (denilen yerde) Ali (r.a) ile birlikteydik. Bir kılıç istedi ve onu kınından çıkartarak, ‘Bunu kim satın alır?’ dedi. Sonra da ‘Vallahi, yanımda bir izar alabilecek param olsaydı, onu satmazdım.’ dedi.”
Zâdân Ebû Amr, bir zâtın kendisine şunu haber verdiğini rivayet etmektedir:
“Ali (a.s) bir adama ‘Rahbe’ hakkındaki bir hadisi sordu. Adam onu yalanladı. Bunun üzerine Ali (r.a):
‘Sen beni yalanladın.’ dedi. Adamın:
‘Hayır, ben seni yalanlamadım.’ demesi üzerine,
‘Öyleyse, Allah’a dua edeyim de, şayet sen beni yalanladıysan, Allah senin gözünü kör etsin.’ dedi ve Allah’a onu kör etmesi için dua etti ve adam kör oldu.”
Abdurrahman el-Hemedânî, ninesinin, annesinden naklen şöyle dediğini nakleder:
“Ali (a.s), Furat mahallesine gelmiş ve terziye gömlek satıp satmadığını, bir de kendisini tanıyıp tanımadığını sormuş. Adam da ‘Evet’ cevabını vermiş. Bunun üzerine Ali (a.s):
‘O zaman ihtiyacım yok’ demiş ve bir başkasına gitmiş. Ona da kendisini tanıyıp tanımadığını sorduktan ve tanımadığını anladıktan sonra, ondan pamuk bir gömlek almış. Sonra da gömleği kendisine ölçmüş, bakmış ki parmaklarını taşıyor. Fazlasını kesmesini satıcıdan istemiş ve giymiş. Arkasından da:
‘Kendisiyle örtündüğüm ve halk içinde zinetlendiğim elbiseyi bana ihsan eden Allah’a hamdolsun’ demiştir.”
Zeyd b. Vehb’den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Ali’ye (r.a) Basra’dan bir heyet geldi. İçlerinde Haricîlerin elebaşlarından biri olan Ca’d b. Ba’ce isminde biri de vardı. İnsanlara bir nutuk çekti. Allah’a hamd ve senadan sonra şöyle dedi:
‘Ey Ali! Allah’tan kork, kuşkusuz sen de öleceksin. Muhsin olan zâtın yolunu da biliyorsun.’ dedi. Bunun üzerine Ali:
‘Hayır, canım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, şuraya vurulacak bir darbe ile katledileceğim, bu kesin bir takdir ve verilmiş ahiddir. İftira eden helak olmuştur’ dedi. Sonra adam onu elbisesinden dolayı kınadı ve:
‘Seni güzelce giyinmekten alıkoyan nedir?’ diye sordu. O da:
‘Benim kıyafetimden sana ne ki? Benim bu giyeceğim kibirden en uzak olan ve müminin bana ittibâsına en uygun olan giyecektir.’ dedi.”
Ali’den (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Bir gün kendisine fâlûzec (bir tatlı türü) getirilmiş ve önüne koyulmuştur. O:
“Sen güzel kokulu, güzel renkli ve hoş tatlısın, fakat ben nefsimi daha önce itiyad haline getirmediği bir şeye alıştırmaktan hoşlanmıyorum” dedi.
Pamuk elbise satıcısı Ebû’n-Nevvâr’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Ali (r.a) beraberinde bir kölesi ile bana geldi ve benden iki pamuk gömlek satın aldı. Sonra da, kölesine:
‘Hangisini istiyorsan onu al’ dedi. Bunun üzerine o birisini, Ali de (r.a) diğerini aldı ve giydi. Sonra ellerini uzatarak uzun gelen kısmının kesilmesini istedi; arkasından giyip gitti.”
Elbise satıcısı Salih, annesinden veya ninesinden naklen şöyle diyor:
“Ali b. Ebû Tâlib’in (r.a) bir dirhemlik hurma satın aldığını ve bir çanta ile taşıdığını gördüm. Kendisine,
‘Mü’minlerin emîrî, biz sana taşıyıverelim’ dediklerinde:
‘Hayır, çoluk çocuk sahibi taşımaya daha müstahaktır.’ dedi.”
Amr b. Habeşî’den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Ali b. Ebû Tâlib’in (r.a) şehit edilmesinden sonra, Hasan b. Ali bize bir hutbe irad etti ve:
‘Öncekilerin kendisini ilmen geçtiği, sonrakilerin ise ona yetişemediği emin bir insan sizden ayrılmıştır. Şayet Allah’ın Rasûlü onu gönderir, kendisine sancağı verirse, gönderdiği yeri fethedinceye kadar geri çekilmeyen bir insandı. O geriye ne altın ve ne de gümüş bıraktı. Yalnızca yedi yüz dirhem bıraktı. Ehline hizmet edecek hiç kimse de yoktur.” dedi.
Hz. Ali’den (k.v) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Ben Rasûlullâh ile birlikte açlıktan karnıma taş bağladığımı biliyorum. Bugünkü sadakam ise kırk bin dinardır.”
Ahmed b. Hanbel, Kitâbu’z-Zühd, Dördüncü Bölüm