Muridan
Şeyhine İtaatsizliğin Sonu

Şeyhine İtaatsizliğin Sonu

Şeyhlerin kalplerini hıfzetmek, onlara karşı saygılı ve edepli olmak, kendilerinden zuhur eden şeyleri kabul etmek, hiçbir hususta itirazda bulunmamak demektir. Şeyh; yaşlı, ihtiyar, pîr, hoca, mürşid ve rehber gibi manalara gelir.

Allah Teâlâ, Musa’nın Hızır (a.s) ile olan kıssasında:

“Sana öğretilen rüşdü (ilmi) bana talim etmek şartı ile sana tâbi olayım mı?” (Kehf, 18/66) buyurmuştur.

Bir gün Hz. Musa, Hızır ile arkadaşlık etmek istedi. O da kendisine muhalefet etmemesini ve herhangi bir hükmüne itirazda bulunmamasını Musa’ya şart koştu. Musa (a.s.) Hızır’a muhalefet edince, birincisinde ve ikincisinde Hızır onu müsamaha ile karşıladı, fakat üçüncüsünde ondan ayrılmak istedi ve:

“İşte bu benimle senin ayrılacağımız noktadır.” (Kehf, 18/78) dedi. Zira üç sayısı kılletin (çoğul olmayan sayıların) son haddi, kesretin ise ilk haddidir.

Rasûlullâh (s.a.s) buyurmuştur ki:

“Bir genç, bir ihtiyara yaşından ötürü ikram eder ve hürmet gösterirse, o genç yaşlandığı zaman ona ikram ve hürmet edecek birini Allah Teâlâ her halükârda var eder.”

Üstad Ebu Ali Dakkak’ın (r.a) şöyle dediğini işitmiştim:

“Her ayrılışın başlangıcı muhalefettir.” Üstad demek ister ki:

Şeyhine muhalefet eden bir kimse artık onun tarikatı üzerinde devam edemez. Aynı bölgede yaşama hâli onları bir arada toplasa da aradaki alâka ve rabıta kesilir. Bir kimse bir şeyh ile sohbet eder, ona mürit olur, sonra kalbi ile ona itiraz ederse sohbetteki ahdini bozmuş olur. Onun için de üzerine tevbe vacip olur. Hâlbuki şeyhler:

“Hoca ve üstadlara itaatsizliğin ve saygısızlığın tevbesi yoktur” derler.

Şeyh Ebu Abdurrahman Sülemî’nin şunu anlattığını işitmiştim:

“Şeyhim Üstad Ebu Sehl Sulûkî hayatta iken Merv’den çıkmıştım. Oradan ayrılmadan evvel sabahları Kur’an’ı tedris ve hatmetme meclisleri kurulurdu. Dönüşümde gördüm ki, bu meclis kaldırılmış, bunun yerine (muganni) Ebu’l-Affânî için aynı vakitte (teğanni ve) semâ meclisi kurulmuştu. Bunu görünce içime bir itiraz hissi girdi. Kendi kendime: ‘Hatim meclisi yerine ilâhi meclisi kurulmuş’ dedim. Bir gün şeyhim bana dedi ki: ‘Ey Sülemî! Halk benim hakkımda ne söylüyorlar? ‘Ne diyecekler, hatim meclisini kaldırdı, ilâhî ve semâ meclisini kurdu, diyorlar’ dedim. Bunun üzerine şeyhim: ‘Kim üstadına niçin? derse ebediyyen felâh bulamaz’ dedi.”

Cüneyd’in şöyle dediği bilinmektedir:

“Bir gün şeyhim Serî’nin yanına vardım. Bana bir şey emretti, ben de derhal istediğini yaptım. İşini görüp geri geldiğim zaman elime bir kâğıt parçası verdi, onda şöyle yazıyordu: ‘İrtibatı kesersin ve beni terk edersin, endişesi beni ağlatmakta.” (Mürit, Allah ve şeyhim beni terk edebilir korkusu içinde yaşamalıdır.)

Ebu Hasan Hemedâni Alevî’nin şöyle dediği hikâye edilir:

“Bir gece Cafer Huldî’nin yanında idim, evimdekilere tandıra bir kuş sarkıtmalarını emretmiştim. Aklım hep tandırda kızaran kuşta idi. Cafer: ‘Bu akşam bizde kal’ diye teklif etti. Mazeret beyan ettim ve evime döndüm. Semiz kuş tandırdan çıkarıldı ve önüme konuldu. Bu sırada kapıdan bir köpek içeri girdi ve orada bulunanların gafletinden istifade ederek kuşu kaptı, götürdü. Kuş kızarırken yağının içine aktığı tava önüme getirildi,- fakat hizmetçinin eteği tavanın sapına takıldı ve yağ da döküldü. Sabah olunca Cafer’in yanına gittim. Beni görür görmez: ‘Bir kimse şeyhlerin kalbini muhafaza etmez ve hatırlarını hoş etmezse, ona bir köpek musallat kılınır ve ondan ezâ görür’ dedi.”

İbn Bistamî babasından şunu nakletmiştir:

“Şakîk Belhî ile Ebu Türab Nahşebi, Bayezid Bistamî’yi ziyaret etmişlerdi. Sofra hazırlanmıştı. Şakik ile Ebu Türab, Bayezid’e hizmet eden bir gence: ‘Delikanlı gel, yemeği beraber yiyelim’ dediler. Genç: ‘Ben orucum’ dedi. Ebu Türab: ‘Gel bizimle ye, bir ay oruç tutmuş kadar sevap alırsın’ dedi. Fakat genç bu teklifi reddetti. Sonra Şakîk: ‘Gel, bizimle, ye, bir sene oruç tutmuş kadar sevap kazanırsın’ dedi. Fakat genç bu teklifi de kabul etmedi. Bunun üzerine Bayezid Bistamî: ‘Allah Teâlâ’nın gözünden düşen şu herifi ne davet edip durursunuz’ dedi. Bundan bir sene sonra bu genç hırsızlığa başladı. Onun için yakalandı ve eli kesildi.”

Üstad Ebu Ali’nin şunu anlattığını işitmiştim:

“Sehl b. Abdullah, Basra’da ekmekçilik yapan bir adamı veli olarak vasf etmişti. Sehl b. Abdullah’ın müritlerinden biri bunu işitti, ekmekçiye iştiyak duydu. Basra’ya gitti, ekmekçi dükkânına vardı. Adamı ekmek pişirirken gördü, adam hararetten korunmak için yüzüne peçe çekmişti. O zaman ekmekçilerin âdeti böyle idi. Kendi kendine: ‘Bu adam veli olsaydı peçesiz bile olsa ateş saçını, sakalını yakmazdı’ dedi. Sonra adama selam verdi. İstifade için sual sordu. Fakat somuncu: ‘Sen beni küçümsedin, sözlerimden istifade edemezsin’ dedi ve onunla konuşmaktan kaçındı.” (Böylece şeyhe muhalefet etmenin ve tam güvenmemenin cezasını çekti.)

Sonra o mürit, Ebu Osman’a geldi ve durumu anlattı. Ebu Osman:

“O zatı nasıl buldun?” dedi.

“Zannettiğim gibi bulmadım” dedi. Ebu Osman:

“O halde sen onu küçümsedin, bir kimse bir kimseyi küçümserse ondan istifade etmekten mahrum kalır. Hemen hürmetle ona dön, dedi. Abdullah Râzi derhal geri döndü ve onu ziyaret ederek istifade etti.”

Meşhurdur ki: Amr b. Osman Mekkî, Hüseyn b. Mansur Hallac’ı bir şey yazarken gördü ve:

“Ne yapıyorsun?” diye sordu.

“Şununla Kur’an’a muarazada bulunuyorum” diye cevap verince, Ebu Osman ona beddua etti ve kendisini terk etti. Şeyhler derler ki, uzun müddetten sonra Hallac’ın başına gelen hadiselerin sebebi bu şeyhin ona beddua etmiş olması idi.

Üstad Ebu Ali’nin (k.s) şöyle dediğini işittim:

“Belh halkı Muhammed b. Fadl’ı memleketlerinden kovunca, O:

“Allah’ım! Bunları sıdk ve doğruluktan men eyle” diye beddua etti, ondan sonra Belh’te sıddîk yetişmedi.”

Ahmed b. Yahya Ebîverdi’nin şöyle dediğini işitmiştim:

“Şeyh bir kimseden (müritten) razı olursa; şeyhi tazim hissi kalbinden zail olmasın, diye o kimse bunun mükâfatını şeyhin sağlığında görmez, şeyh vefat edince Aziz ve Celil olan Allah bu rızânın karşılığını ona ihsan eder. Aynı şekilde şeyh bir kimseden üzülür ve kırılırsa; şeyh o zata merhamet etmesin, diye (kerem ve acıma hissi velilerin cibilliyetinde mevcuttur) şeyh hayatta iken o kimse bunun cezasını çekmez. Şeyh vefat edince bunun karşılığını görür.”

 

Kuşeyrî Risâlesi

Top