Bereket, kelime olarak bolluk, çokluk, artma ve çoğalma gibi anlamı olan Arapça bir kelimedir.
Bu kelime dine ait birçok kelime gibi Arapça asıllıdır. İslam’ın ilk dönemlerinden itibaren genişleyen Müslüman coğrafyanın hemen hepsinde İslam ağırlıklı kelimeler mevcuttur. İnsanlığa Cenâb-ı Allah’ın verdiği maddi ve manevi nimetlerin bolluğu ve tükenmez oluşu inkâr olunamaz. Her Müslüman nimetlerin bereketini, devamlılığını ve onların zâil olmamasını diler ve bunun için dua eder. Verilen nimetler ya artar veya eksilerek elden alınır. Nimetlerin eksilmesine mâsiyetler ve şükürsüzlük sebep olabileceği gibi kulun Cenâb-ı Allah tarafından imtihanı olarak da değerlendirilir.
Bereketli bir hayat, bereketli mallar ve evlâd mânevî itibarın artmasına sebep olur. Allah (c.c) verdiği nimetinin kulunun üzerinde görünmesine sebeptir. Ayrıca bunu da şurada kaydetmek lazımdır ki malların zekâtı ve verilen sadakalar da onların bereketli olmasına çoğalıp artmasına da sebeptir. Ömrün de bereketli olanı ile olmayanı vardır. Rasûlullah (s.a.s) koyunlar hakkında onların çok bereketli bir hayvanlar olduğunu haber vermiştir. Ne olursa olsun Müslümanlar dini değerlerden taviz vermemeli, öğrenmeli, öğretmeli, başkalarına da anlatmalı ve bu çok mühim alanda bildiklerini tatbik etmelidir.
Bereketsiz bir ömür neye yarar, boştur. Hiçbir şeye yaramaz. Ahirette böyle olan ömürler, mallar mutlaka sorulacaklardır. “Dört şeyden sorulmadıkça kıyamet gününde kişinin ayağı yerinden oynatılmayacaktır.”(1) Boşa tüketilen nefeslerin, ömürlerin, helalinden kazanılmayan çalma-çırpma, zulüm ve işkence ile kazanılan malların hesabı mutlaka verilecektir.
Gençlik elde çok büyük nimettir. Sıhhat da öyledir. Bu emanetlerin hepsi sorgu-suâle tâbi tutulacaktır. Kul hakları, ana baba hakları, idarecilerin milletine karşı olan hakları, halkın devletine olan hakları tek tek sorulacaktır. Çünkü “Hepiniz çobansınız ve her çoban güttüğü sürüsünden sorumludur.”(2)
Yemeğin Ortasına Bereketin İnmesi
“Ene bimenzileti’l vâlid / Ben sizin ananız, babanız konumundayım, def’i hacetinize (ayak yoluna gitmeye) kadar her şeyi öğretiyorum.”(3)şeklinde buyuran Rasûlullah (s.a.s) beşer olarak bilemeyeceğimiz hakikatlerin hepsini öğretmiştir. Vedâ haccındaki “E lâ hel bellağtu?”Dikkat! İyi dinleyiniz. Size soruyorum, risâlet vazifemi tebliğ ettim mi?(4) diye sormuş. Bütün ashap da “Ne’am, kad bellağte” demişlerdir. O zaman rahmet olarak insanlığa gönderilmiş son peygamber şehadet parmağını göklerin derinliklerine doğru kaldırarak üç kez “Allahümme eşhid” yani;
Şahid ol Ya Rab,
Şahid ol Ya Rab,
Şahid ol Ya Rab.
Şeklinde buyurmuşlardır.
İşte O, ashabıyla birlikte sofradalar, yemek yeniliyor. O esnada uygunsuz bir hareket var. Hemen oradakiler ikaz olunuyor, yemek tabağının kenarından yenilmesi hatırlatılıyor. Sonrada devamla “El-bereketü tenzilü veseta’t-taâm / Muhakkak ki bereket yemeğin ortasına iner” derler. Yemeğin az oluşu sebebiyle karınları doymayanlara yalnız başına yemek yemeden ziyade toplu halde yenilmesi tavsiyesi, bilinebilen veya bilinemeyen ne çok nimetlerin olduğuna işaret olunuyor.
(1)Tirmizi, Kıyamet, 1.
(2) Buhari, Ahkâm, 1.
(3) Ebû Davud, Taharet, 4.
(4) Buhari, Hac, 133.