Cem‘u’l-Cem‘; cem‘ hâlinin üstünde bir derecedir. Bu konuda sûfîler hâllerinin farklı ve derecelerinin muhtelif oluşuna göre değişik durumlar gösterir.
Bazıları hem kendini hem de Hakk’ı isbât eder, var bilir. Fakat her şeyin Hakk ile kâim olduğunu görür. Buna cem‘ hâli denir. Kul, bir çarpılma ve koparılma hali ile halkı görmekten alıkonulmuş, kendi varlığı hakkındaki şuurunu yitirmiş, Allah’tan başka olan bütün varlıklar hakkındaki duyarlığını kaybetmiş, sadece hakikat sultanından gelen ve kendisini istilâ eden tecellilerle meşgul bir vaziyette ise, buna cem‘u’l-cem‘ adı verilir.
Tefrika: Masivâyı (ağyarı) Aziz ve Celil olan Allah’a ait olarak görmektir, Cem‘, masivâyı Allah ile görmektir. Cem‘u’l-cem‘ külliyen yok olmak (istihlâk) ve hakikatin galebe etmesi anında Aziz ve Celil olan Allah’ın dışında kalan bütün eşya ile ilgili hisleri kaybetmektir. Bu hâlden sonra, sûfilerin fark-ı sâni, adını verdikleri çok aziz ve pek değerli bir hâl daha vardır. Bu da kulun farzları edâ edeceği zaman sahv hâline iade edilmesidir. Böylece kul Allaha ait fiillerle, ibadete ve Allah’a) dönmüş olur.
Bunun sonucu olarak sûfî bu hâl içinde kendisini Hakk Teâlâ’nın idaresinde ve tasarrufunda mütalâa eder. Kudreti ile zatını ve aynını (kendisi) yaratan; ilmi ve irâdesi ile fiillerini ve hallerini vereni görür.
Bazı sûfiler cem‘ ve fark ıstılahları ile Hakk’ın bütün halkı (eşyayı) idare etmesini kastetmişlerdir. Her şeyin zatını yaratan ve yarattıklarına gerekli sıfatları veren olması itibarıyla Hakk Teâlâ bütün mahlûkatı idaresinde ve tasarrufunda cem‘ etmiş, sonra nevilere ayırmak suretiyle fark durumuna getirmiş, bir kısmını saadete erdirmiş, “bir kısmını kendisinden uzaklaştırmış ve bedbahtlığa düşürmüş, bir kısmını hidayete ulaştırmış, bir kısmının gözünü kör ederek dalâlete düşürmüş, bir kısmını bir perde (hicab) ile kendisinden ayırmış, bir kısmını kendine doğru cezb ve celb etmiş, bir kısmını vuslata erdirerek üns ihsan etmiş, bir kısmına rahmetinden ümit kestirmiş, bir kısmına tevfiki ile ikramda bulunmuş, bir kısmını gaybet hâlinde bırakmış, hakikata ulaşıp meramlarına nail olan bir kısmını yok etmiş, bir kısmına sahv, bir kısmına mahv hâlini vermiş, bir kısmını huzuruna yaklaştırmış, bir kısmının huzur hâlini gayb hâline çevirmiş, bir kısmını ilâhî huzura kabul ederek onlara aşk ve vuslat şarabını içirmiş, sarhoş etmiş, .bir kısmını şekavete sevk etmiş, geriye itmiş, sonra kovmuş ve terketmiştir. Allah’ın bu fiilleri sayıya sığmaz, anlatmak ve açıklamakla tafsilâtı bitmez.
Cem‘ ve tefrika halini anlatmak için Cüneyd’e (k.s) ait şu şiiri okumak sûfîler arasında âdettir:
“Sırrımda ve ruhumda seni bir hakikat olarak buldum (cem‘), sonra dilim sana münacatta bulundu (tefrika). Bir takım manalar sebebi ile seninle cem‘ olduk (hakikat hali), diğer bir takım manalar için senden ayrıldık (ibadet hâli), azametin ve yüceliğin bu dünyada baş gözü ile seni açık açık görmeme mani oldu ise de vecd hâli beni sana canımdan ve ciğerimden daha çok yaklaştırdı” (seni can gözü ile gördüm).
Şu şiir de bu makamda okunur:
“Hakk tecelli edince onun azameti karşısında bana gaybet hâli gelir, yok olurum (cem‘), sonra gafil olmamış kimsenin hâli ile (beşerî gayretle değil, ilâhî inayetle filan mahalle) tekrar dönerim (fark). Bana cem‘ ve fark hâlini ilan eden ve bunu yaşatan sensin.”
Vuslat konusu olan Tek (Allah), kula cem‘ ve fark hâlini yaşatmıştır.
Kuşeyrî Risâlesi