Şeyh Ahmed Bedevi'nin müridleri günden güne artıyor ve herkes onun büyüklüğünden bahsediyordu. Bu hâl zamanın başkadısı (kâdi'l-kudat) olan Şeyh Takıyyüddin'in pek hoşuna gitmiyor ve Ahmed Bedevi'nin müridlerinin çoğalmasından rahatsız oluyordu.
Şeyh Takiyyüddin o zamanlar Mısır'da kadı idi. İlm-i Zahirle ziyade ilgilenen Takiyüddin bir gün gidip bu meseleleri Şeyh Ahmed Bedevi Hazretleri ile görüşmeye karar verdi. Çünkü o, Ahmed Bedevi'nin zamanın kutbu olduğuna inanmıyordu.
Kadı Takiyyüddin bu niyetle Tanta'ya gelip Ahmed Bedevi Hazretleri ile buluştu. Uzun uzadıya bir çok meseleler hakkında sohbet ettikten sonra Kadı Takiyyüddin, Ahmed Bedevi Hazretlerine:
— Ahmed, sizin bilhassa bazı halleriniz beni rahatsız ediyor. Çünkü sizin bu halleriniz Şer-i şerife de muhaliftir. Mesela sizin arasıra namaz kılmadığınızı, cami ve cemaate gelmediğinizi biliyorum, dedi.
Ahmed Bedevi (k.s), kadıyı dinledikten sonra:
— Sus! Yoksa seni uçururum, dedi ve kadıya öyle bir tokat attı ki, kadı kendinden geçti. Bir zaman sonra aklı başına gelen kadı kendini ucu - bucağı olmayan, ıssız, insan ve cinnin yaşamadığı bir sahrada buldu. Sağına baktı, soluna baktı, oralar ismini bile duymadığı bir yere benziyordu. Hemen aklı başına gelip:
— Be hey ahmak kadı, Allah'ın velileriyle uğraşmak, onların ayıplarını aramak senin neyine gerek, diyerek «La havle» çekmeye başladı.
Şu anda kadı efendinin yapacağı hiçbir şey yoktu. «Ya Rabbi beni buradan kurtar!» diye Allah'a yalvarmaya başladı. Biraz yürüdükten sonra, Kadı Takiyyüddin karşıdan heybetli bir zatın kendisine doğru gelmekte olduğunu görüp sevindi. Adam kendisine yaklaşınca şöyle söyledi:
— Derdin nedir? Anlat bakalım, burada ne arıyorsun?
Kadı, başından geçen hadiseyi birer birer nakletti, derdine bir çare bulunmasını, kendisinin Mısır'a geri gitmek istediğini söyleyip nasıl gidebileceğini sordu. Adam:
— Hakikaten sen tehlikeli bir hale düşmüşsün. Mısır nere, burası nere. Mısır buradan tam altmış yıllık yoldur, deyince, Kadı Takiyyüddin, daha fazla korkarak, adamın eteklerine yapıştı ve:
— Buradan kurtulmama hiç mi imkan yok, diye ağlamaya başladı. Adam:
— Üzülme, korkma Allah senin için hayır murat etmiştir, dedi ve parmağıyla işaret ederek çok uzak bir yerde bir kubbe gösterdi. Şeyh Takiyyüddin, adama:
— Camiyi gördüm, şimdi ne yapacağım, onu söyle, diye yalvarmağa devam ediyordu. Adam:
— İşte o caminin imamı Şeyh Ahmed Bedevi'dir. Sen o camiye git, öğle namazını kıldıktan sonra herkes camiden çıkar, sen çıkma, bütün cemaatin çıkmasını bekle. Daha sonra mihrapta yalnız kalan imamın ellerine yapış ve derdine bir çare bulursa o bulur, senin buradan Mısır'a başka türlü gitmen imkansızdır, dedi.
Kadı Takiyyüddin, adamın tarif ettiği gibi gidip camiye vardı baktı ki, hakikaten caminin imamı «siz bazı namaz kılmıyorsunuz!» dediği Ahmed Bedevi Hazretleri.
Namazdan sonra,eline ayağına sarılarak, yaptığı hatadan dolayı pişman olduğunu söyledi ve kusurunun bağışlanmasını dileyerek kendisinın memleketine nasıl gidebileceğini sordu. Ahmed Bedevi Hazretlerinin niyeti zaten onu yadellerde mahvetmek değil, yalnız hakikati gözleriyle görmesini sağlamaktı. Murat hasıl olmuştu.
— Korkma! Dedi. Sana bu camiyi gösteren Hızır Aleyhisselamdı. Memleketine git, çoluk çocuğun seni merak ediyor. Fakat bundan sonra bir daha da böyle seni alakadar etmeyen haddini aşacak şeylere karışma, dedi ve bir eliyle Kazıl - kuzat'a dokundu.
Kadı'l-kudat, bu dokunmadan sonra aklının başından gittiğini, biraz sonra da kendisini evinin önünde bulduğunu söylüyor. Hatta uzun müddet bu hadisenin tesirinden evinden bile dışarı çıkmadığım kaydediyor.