Gün, Çanakkale’deki harbin en kızgın günlerinden bir gün.
Her yer insan dolu. Muazzam bir kalabalık. Her taraftan insanlar alana akın ediyorlar. Yer, Pakistan’ın Lahor kenti. Gün hangi gün diye sorarsanız şu cevap yeterince açık olur sanırım. Gün, Çanakkale’deki harbin en kızgın günlerinden bir gün. Lahor’da halkın büyük bir kısmının teveccüh gösterdiği muhteşem bir miting yapılır.
Mitingin ana amacı, Çanakkale’de harbeden Müslümanlara yardım toplamaktır. Boğazına kadar fakirliğe batan o mümtaz halkın çoğu, meydanda bulunan yardım sergilerine, kulaklarındaki küpeleri, parmaklarındaki yüzükleri, ceplerinde bulunan son kuruşları, evlerinde bulunan eşyalarını satarak elde ettikleri paraları kadim dostlarına gönderebilmenin heyecanı içerisindedir.
Lahor’da başka bir heyecan daha vardır. Bu heyecan birazdan kürsüye gelecek olan adamdır. Bu adam, Allâme İkbal olarak tanınan Pakistan münevveri Muhammed İkbal’dir. Muhammed İkbal kürsüye gelir. Gözleri dolu doludur. Birkaç gün önce gördüğü rüyanın mahcubiyeti içerisindedir. Yaralı bir aslan edasıyla mikrofona yaklaşır ve halka hitaben, tarihe damga vuracak o meşhur şiirini okur ve der ki:
“Dedi Hz. Muhammed (a.s.v.)
Cihan bahçesinden bana bir koku gibi yaklaştın
Söyle bana ne gibi bir hediye getirdin?
Dedim: Ya Muhammed (a.s.v.) dünyada yok rahatlık
Bütün özlemlerimden umudu kestim artık
Varlık bahçesinde binlerce gül lale var
Ama ne renk, ne koku... Hepsi de vefasızdır
Yalnız bir şey getirdim kutlanmıştır tekbirlerle
Bir şişe kan ki eşi yoktur namusudur, vicdanıdır
Buyurun, bu Çanakkale şehidinin kanıdır”
Muhammed İkbal ile birlikte miting alanında bulunan herkes hüngür hüngür ağlamaktadır. Çanakkale’ye toplanan yardımların yanında, kardeşlerine bolca dualar da gönderirler. Bu fedakârlıkları ile yetinmeyen şerefli Pakistan halkından bazı gönüllüler, canlarını da feda etmek üzere Çanakkale’ye gelirler. Allah’ın izni ile, hep beraber efsane bir destan yazarlar. Allah o şerefli insanlardan ve tüm şehitlerimizden razı olsun.