Mucize gibi keramet de harikulade halleri ifade eden bir terim olarak Kur’an’da ve hadislerde geçmez. İlk zamanlarda genellikle “ayet” terimiyle ifade edilen(1) bu tür olaylar için 8. yüzyıldan itibaren keramet kelimesi kullanılmaya başlanmıştır.
Keramet teriminin sonraki dönemlerde ortaya çıkması bu hallerin Kur’an ve hadislerde bulunmadığı anlamına gelmez. Kur’an’da Hz. Süleyman’ın vezirlerinden adı belirtilmeyen (peygamber olmayan) bir zatın Sebe melikesi Belkıs’ın tahtını Yemen’den Filistin’e göz açıp kapamadan Hz. Süleyman’ın yanına getirmesi (Neml: 27/38-40), Hz. Meryem’e Allah katından rızık gelmesi (Al-i İmran: 3/37, Meryem: 19/24-26), Ashab-ı Kehf’in köpekleriyle birlikte bir mağarada uzun süre (309 yıl olduğu söylenir.) uyuyup kalmaları (Kehf: 18/9-26), Hz. Musa’nın annesine bebeğinin geri verilmesi (Kasas: 28/7-13), ayrıca Hızır ve Zülkarneyn olayları da (Kehf: 18/60, 83-98) (3) Kur’an-ı Kerim’de geçen keramet örnekleri olarak görülmüştür. Bu ayetlerde sözü edilen kişiler peygamber olmamasına rağmen kendilerinden harikulade haller zuhur etmiştir.
Sahih hadislerde de birtakım keramet örnekleri nakledilir: Mesela Cüreyc isimli bir velinin beşikteki bir bebeği konuşturması, mağarada mahsur kalan üç kişinin olağan üstü bir şekilde bu durumdan kurtulması, bir sığırın üzerinde yük yükleyen kişiye: “Ben bunun için yaratılmadım” demesi gibi.(6)
Bu rivayetler o kadar çoktur ki, bunları inkâr etmek, gözle müşahede edilenleri inkâr gibidir. Kur’an-ı Kerim’in dışında kalan ve ahad yoluyla rivayet edilen kerametlere gelince, -bunların her birisi için zan söz konusu olmakla beraber- bir araya getirildikleri takdirde mutlak manada kerametlerin mevcut olduğu noktasında tevatür derecesine varırlar. Böylece de kesin bilgi elde ederler. Bu bakımdan kerametlerin zuhuru kesinlik kazanmaktadır.(7)
Allah Teâlâ, itaatkârlığının meyvesini tanısın ve dininin hak olduğuna dair basiret ve inancı artsın diye kullarına keramet ihsan eder. Bu aynı zamanda diğer kulların da hak dine olan inançlarını sağlamlaştırır.(8)
Keramette herhangi bir iddia (tehaddi) söz konusu değildir. Eğer veli olan zat, peygamberlik iddiasında bulunursa o anda kâfir olur ve elinde hiçbir şekilde harikulade meydana gelmez. Sonra veli, peygambere tabi olmak zorundadır. Bu takdirde de onun kerameti, tabi olduğu peygamberin mucizesi sayılır.(9)
Kerameti inkâr edenler, Ehl-i Sünnetin keramet diye kabul ettikleri hadiseleri o devrin herhangi bir peygamberine –kendi mucizesi şeklinde- atfederler. Ehl-i Sünnet âlimleri bu atfın ne akla, ne de nakle uygun düşmeyeceğini delilleriyle ortaya koymuşlardır. Şöyle ki:
Bir kere mucizede bir iddia (tehaddi) söz konusudur. Bu bakımdan yukarıda işaret edilen kerametleri, -ayetlerin siyak ve sibakından anlaşılacağı üzere-o devirde yaşamış bir peygamberin mucizeleri olarak kabulüne cevaz verecek bir husus bulunmamaktadır. Nitekim bu iddialar, peygamber bulunmayan devirlerde görülen kerametlerin varlığı sebebiyle reddedilmişlerdir.(10)
Hz. Süleyman’ın veziri Asaf b. Berahya, Sebe melikesi Belkıs’ın tahtını getirme hususunda “Dedi ki: Ben, gözün sana dönmeden (gözünü yumup açmadan) evvel onu sana getiririm.” (Neml: 27/40)
Asaf, peygamber olmadığına(11) ve bu hadise de Hz. Süleyman’ın elinde, peygamberlik iddiasıyla ilgili olarak zuhur etmediğine göre bir mucize sayılamaz. Çoğunun kanaatine binaen ancak bir keramet olabilir.(12)
Hz. Meryem kıssasında da durum aynıdır. O kerametler, tamamen Hz. Meryem için vuku bulmuşlardır. Bu sebeple Hz. Zekeriyya’nın mucizesi veya Hz. İsa’nın irhası(13) sayılamaz. Çünkü bu konuda, nübüvvet iddiası veya tasdik kastı bulunmuyor. Dahası, şayet bu hadiseler, Hz. Zekeriyya’nın mucizesi veya Hz. İsa’nın irhası cinsinden olsaydı, Hz. Meryem bunların keyfiyetini bilemeyecekti. Ayrıca Zekeriyya (a.s.) “Meryem bu sana nereden geliyor?” (Al-i İmran; 3/37) diye sormayacak, nasıl ve nereden geldiğinden haberdar olacaktı!(14) Rivayete göre Hz. Meryem’in yanında yazın kış; kışın da yaz meyvesi bulunuyordu.(15)
Yine Kur’an-ı Kerim’de anlatılan ashab-ı kehf’in, mağarada üç yüz dokuz sene, hiçbir değişikliğe uğramadan kalmaları(16) Allah’ın onlara bahşetmiş olduğu bir keramettir. Yukarıda görüldüğü üzere, bu harikayı da o devirde yaşamış bir peygambere isnad etmek uygun olamaz. Ayrıca onlar peygamber olamayacaklarına göre, bu olay tamamen bir keramettir.(17)
Hz. Zekeriyyâ’nın duası meselesine gelince, Hz. Zekeriyyâ yaşlanmış ve hanımı da çocuk getirmekten kesilmişti (Âlû İmrân, 3/40). Ancak Hz. Meryem’e gönderilen bu rızka şahit olunca: "Rabbim bana katından temiz bir nesil ver. Sen duayı işitensin" (Âlu İmrân, 3/38). Şeklinde dua etmiştir. Onun oracıkta bu dua ile Allah’tan kendisine temiz bir nesil vermeyi isteğinde bulunması anlamlıdır. Birçok müfessirin de belirttiği gibi, Hz. Meryem için vuku bulan bu olağanüstü hadiseyi görünce, hanımı çok yaşlanmış ve çocuktan kesilmiş olmasına rağmen bir çocuklarının olması arzusu içine düşmüş ve Allah’a bu niyazda bulunmuştur.(18)
Yunusemre, Mevlana, Hacı Bayram-ı Veli gibi velilerin kerametleri de Peygamber Efendimizin hürmetine sudûr eder. Bu herkesçe malumdur.
(1) El-Eş’ari, el-İbane: 63.
(2) Fahreddin er-Razi, Tefsirü’l-Kebir: 27/197; DİA: 3/455.
(3) bk. Râzî, et- Tefsiru’l Kebîr, Tahran (t.y), VIII, 30; Ebus-Suûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm, Kahire (t.y), II, 31; Tabatabâî, el-Mizân fi Tefsîri’l-Kur’an, Kum (t.y), III, 174-175.
(4) Buhârî, Enbiyâ, 48; Müslim, Birr: 8.
(5) Buhari, İcare: 12; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/116.
(6) Süleyman Uludağ, TDV İslam Ansiklopedisi: 25/265-266; M. Sait Şimşek, Şamil İslam Ansiklopedisi: 3/343..
(7) Kuşeyri, Risale: 2/663; Nesefi, Tabsiratu’l-Edille: 161; Şehristani, Nihayetü’l-İkdam: 497; Sâbuni, el-Bidaye: 55; Subki, Tabakat: 2/334; Amidi, Ebkâru’l-Efkâr: 209; Taftazani, Şerhu’l-Akaid: 175; Kemal b. Ebi Şerif, el-Musamere: 206.
(8) Sabuni, el-Bidaye: 55; el-Kifaye: 46.
(9) Pezdevi, Ehl-i Sünnet Akaidi: 331; Gazali, el-İktisad: 200-201; Nesefi, Tabsiratu’l-Edille: 145; Sabuni, el-Bidaye: 55; el-Kifaye: 46; Razi, Mefatihu’l-Ğayb: 2/661; İbn Kesir, Şemailu’r-Rasul: 498, 506, 293; Cürcani, Şerhü’l-Mevakif: 3/221; Ali el-Kari, Şerhu’l-Fıkhi’l-Ekber: 95-96; Şerhu Mişkat: 5/485; Subki, Tabakat: 2/317; Cezairi, Cevahiru’l-Kelamiyye: 29-30.
(10) Cürcani, Şerhu’l-Mevakif: 3/179.
(11) Ayette geçen bu zat hakkında ihtilaf edilmiştir. Melek veya insan olduğu da söylenir. Meşhur olan İbn Abbas’ın kavli üzere Asaf’tır. (Bk: Razi, Mefatihu’l-Ğayb: 6/566; Yazır, Hak Dini: 5/3679-3680.)
(12) Nesefi, Tabsiratu’l-Edille: 161; Şehristani, el-Milel ve’n-nihal: 2/150; Şerhü’l-Akaid: 175-176; Cürcani, Şerhü’l-Mevakif: 3/221; İsfehani, Metalu’l-enzâr: 1/566-567; Hasan Çelebi, Haşiye: 3/221.
(13) Bu durumda –Hz. Zekeriyya’nın mucizesi sayılamayacağına göre geriye, ya Meryem’in kerameti, ya da Hz. İsa’nın irhası olarak kabul etmek kalıyor. Her iki halde de maksat hasıl oluyor. (Bk: Razi, Mefatihu’l-Ğayb: 2/660.)
(14) Şehristani, Nihayetü’l-İkdam: 497; Razi, Mefatihu’l-Ğayb: 2/660; Subki, Tabakat: 2/334-335; Taftazani, Şerhu’l-Mekasid: 2/150; Ali el-Kari, Şerhu’l-Fıkhi’l-Ekber: 96; Hasan Çelebi, Haşiye: 3/221.
(15) Zemahşeri, el-Keşşaf: 1/427; Şehristani, Nihayetü’l-İkdam: 497; Razi, Mefatihu’l-Ğayb: 2/660; İsfehani, Metalu’l-enzâr: 1/566-567.
(16) Kehf: 18/25.
(17) Cüveyni, el-İrşad: 320-321; Razi, Mefatihu’l-Ğayb: 5/683; Subki, Tabakat: 2/336; Cürcani, Şerhu’l-Mevakif: 3/221; Osman Karadeniz, İlim ve Din Açısından Mucize, Marifet Yayınları: 62-66.
(18) Fahrüddin er-Razî, a.g.e, VIII, 30; Ebu’s-Suûd, II, 31.