"28 Haziran Salıyı, 29 Haziran Çarşambaya bağlayan gece Mi'râc kandilidir." Saniyeler, dakikalar, saatler, günler, haftalar, aylar ve seneler süratle akıp gidiyor. Ömür bitiyor. Sanki, kabre, mahşer ve hesap gününe süratle koşarak gidiyoruz. İşte üç aylar ve işte Mi'râc ve İsrâ gecesi kapımızı çalıyor. "Ey insanlık ben geldim. Hazır olun çabucak. Yolcuyum gideceğim, bu geceyi değerlendirin!" diyor.
İsrâ, geceleyin yürütme, mirac da yerden yükseklere doğru çıkma vasıtası veya âletidir.
Yaratıcı (c.c), günleri-geceleri aynı güzellikte ve mübâreklikte yaratmıştır. Ama bazı günlere gecelere ayrı ayrı özellikler vermiştir. Hikmetinden dolayı onları mübârek kılmıştır. Bu gece Recep ayının 27. gecesidir.
Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve şükürler olsun ki bu geceyi idrak etmek de nasip olacaktır. Tabii ki bu geceleri idrak etmek en büyük mutluluktur. Cenâb-ı Allâh’a ibâdet ve taatle, af ve mağfiret dilemekle bu geceyi değerlendirmek ne kadar güzeldir!
Mirac gecesinde bir mucize tecelli etmiştir. Mucize teknolojinin yapamadığı ve yapamayacağı şeydir. Cenâb-ı Allâh’ın peygamberlerine ihsan buyurduğu olağanüstü durumlardır. Mirac gecesine ve diğer mübârek gecelere üstünlük kazandıran da bu müstesnâ olayların bu gecede vuku bulmasıdır. Müslümanların da bu geceleri her yıl dönümlerinde hatırlayıp hem ibâdetle geçirmeleri hem de nefis muhasebesi yapmaları güzel olacaktır. Yoksa kadir ve kıymetini bilmedikten sonra onlarca kadir gecesini, onlarca mirac gecelerini geçirmenin ne anlamı olur!
Bu mi'râc olayı, o günkü Müslümanların, bu günkü ve yarın ki Müslümanların imtihan oldukları ve olacakları muazzam bir hadisedir. Bu olay hicretten on sekiz ay önce meydana gelmiştir. Bununla Cenâb-ı Allâh yeryüzünde bunalan, sıkılan elçisini teselli etmiştir. Mekke müşriklerinin amansız sıkıntıları, yakınlarından olanlardan birkaçının ölümü, yeryüzünü O’na sıkıntılı hale getirmişti. Rabbimiz Habîbini teselli etmek istedi. O’na yardım etti, huzuruna çağırdı. Oradaki nimetleri, kudretini gösteren birçok şeyi, cenneti, cehennemi, peygamberlerden bazılarını gördü. Onlarla selâmlaştı ve hasbihâl etti, hal hatır sordu. Onlar da o Peygambere "hoş geldin" dediler ve gıpta ettiler. Kendilerine nasîb olmayan bu davetten hayrete düştüler ve hem de sevindiler. Kendisine Cennet ve Cennet nimetleri gösterildi. Onlardan ashâbına getirmek istedi. Li-hikmetin bundan vazgeçti. Cehennemliklerin azaptan dolayı böğürmelerini, manâsız şekilde hayvanlar gibi ulumalarını işitti ve onların bu korkunç durumlarını gördü.
"Kulunu bir gecede Mescid-i Harâm'dan, çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya ayetlerimizden bazılarını göstermek için götüren Allâh, her türlü eksikliklerden uzaktır. Şüphesiz O, işitendir, görendir." (İsrâ Sûresi, 1)
Bir gece Peygamber Efendimiz, Mescid-i Harâm'da iken Cebrâil gelir, Efendimizin göğsünü yarar, kalbini çıkarır. Kalbi zemzemle yıkar, îman ve hikmetle doldurur ve eski yerine kor. Kendisine binmesi için merkepten büyük, katırdan küçük olan Burak getirilir. Ona bindirilirler, Mescid-i Aksâ’ya giderler. Orada bütün peygamberlere imam olup namaz kıldırırlar, sonra da göklere çıkarlar. Bu katlarda peygamberlerle karşılaşırlar. Bunlar:
İkinci kat semada Yahya ve İsâ aleyhimesselâmla merhabalaşırlar.
Dördüncü kat semada İdris (a.s)
Altıncı kat semada Mûsa (a.s)
Yedinci kat semada İbrahim aleyhisselâmla karşılaşırlar. Her birisiyle hoşbeş ederler, merhabalaşırlar ve selâmlaşırlar.
Abdullah DEMİRCİOĞLU