Muridan
Riya ve Gösteriş, Bir Niyet Bozukluğu

Riya ve Gösteriş, Bir Niyet Bozukluğu

Riya nedir? Riyakâr veya müraî kime denir?

 

Sözlükte “görmek” anlamındaki re’y kökünden türeyen riyâ (riâ’),hadislerde ve ahlâka dair eserlerde -süm‘a (şöhret peşinde olma) kelimesiyle birlikte- “saygınlık kazanma, çıkar sağlama gibi dünyevî amaçlarla kendisinde üstün özellikler bulunduğuna başkalarını inandıracak tarzda davranma”şeklinde açıklanır. Kaynaklarda dünyevî konulardaki riyakârlıklara yer yer değinilse de (meselâ bk. Muhâsibî, er-Riʿâye, s. 183-184; Gazzâlî, III, 297-299)daha çok ihlâs ve sıdk kavramlarının karşıtı olan riya üzerinde durulmuştur.

Riya, “Allah’tan başkasının hoşnutluğunu kazanma düşüncesiyle amelde ihlâsı terketme”(et-Taʿrîfât, “riyâʾ” md.); “Allah’a itaat eder görünerek kulların takdirini kazanmayı isteme”(Gazzâlî, III, 297); “ibadeti Allah’tan başkası için yapma, ibadetleri kullanarak dünyevî çıkar peşinde olma; Allah’ın emrini yerine getirmek maksadıyla değil insanlara gösteriş olsun diye iyilik yapma”(Kurtubî, V, 422; XX, 212); “insanların görmesi ve takdir etmesi için ibadeti açıktan yapma” (İbn Hacer, XXIV, 130) vb. şekillerde tanımlanmıştır.

Kur’ân-ı Kerîm’de riya kavramı üç âyette isim(el-Bakara 2/264; en-Nisâ 4/38; el-Enfâl 8/47), iki âyette fiil(en-Nisâ 4/142; el-Mâûn 107/6) olarak yer almaktadır. İlk iki âyette ibadet niyeti taşımadan, Allah rızasını gözetmeden, sadece gösteriş olsun diye sadaka verenler, üçüncü âyette gösteriş ve şöhret için savaşa katılanlar, diğer ikisinde gösteriş için namaz kılanlar kınanmıştır. (TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 35. cildinde, 137-138 numaralı sayfalarda Riya maddesi)

Riya, kişinin söz ve davranışlarında gösterişe yer vermesi; ameli-i salih kapsamında yer alan bir şeyi Allah'ın rızası için değil, insanların beğenisi için yapmasıdır. Bu tür davranışlar sergileyen kişilere riyakâr veya müraî denir.

Riya, kişinin, başkalarının beğenisini kazanmak, şan , şöhret saygınlık ve çıkar sağlamak amacıyla gösteriş için inandığından farklı davranışlarda bulunmasıdır. Riya, gizli yapılması gereken amel ve ibadetleri başkalarının görmesi amacıyla açıktan yapmaktır.

İyilikleri, amelleri veya ibadetleri sırf başkaları duysun diye yapmak da “süm"a”dır.Bunda da başkalarının duyması vesilesiyle övünme, gösteriş yapma yahut çeşitli menfaatler elde etme amacı vardır.

     Riya ile süm’a (işittirme) arasındaki fark şudur: Riya; namaz, sadaka gibi görünen ameller içindir.  Süm’a ise; kıraat, vaaz, zikir gibi işitilenler içindir. Yapılan bir amel hakkında konuşmak da süm’aya (duyurmaya) girer. Bu ise sahili olmayan bir deniz gibidir, kurtulan azdır.

İnsanı riyakârlığa sevk eden sebeplerin başında, “ucb” yani kendini beğenme duygusu gelir. Kötülenmekten korkma, şan, şöhret ve birtakım menfaatlere ulaşma isteği de insanı riyakâr olmaya iten sebeplerdir. Başkaları tarafından takdir edilme ve beğenilme, insanın nefsini okşayan bir durumdur. Kişi beğenilme duygusunu kontrol edemezse davranışlarını bu arzu doğrultusunda gerçekleştirmeye çalışır, zamanla insanların yanında başka türlü, yalnızken başka türlü davranmaya başlar ve ikiyüzlü bir kişiliğe bürünür. İnsan bazen de başkalarının kendisini tenkit etmesinden, kınamasından ve ayıplamasından korktuğu için doğru olduğuna inandığı davranışları terk eder. Yahut birtakım menfaatleri gözeterek doğru olmadığına inandığı davranışları sergiler. Böylece insanlara eylemleriyle yalan söyler ve insanları eylemleriyle aldatır. İnsanları dünyada bu şekilde aldattığını düşünen riyakârın bu sahte tavrı âhirette elbette önüne konur ve böylece hak ettiği gerçek karşılığı bulur.(Hadislerle İslâm Cilt 3 Sayfa 596)

Nitekim el-Müstevrid (b. Şeddâd b. Amr)"in naklettiğine göre,‎Rasülüllah  sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

وَمَنْ قَامَ بِرَجُلٍ مَقَامَ سُمْعَةٍ وَرِيَاءٍ، فَإِنَّ اللَّهَ يَقُومُ بِهِ مَقَامَ سُمْعَةٍ وَرِيَاءٍ يَوْمَ الْقِيَامَةِ"

“...Kim, görsünler ve duysunlar diye bir kişiyi yüceltirse Allah da kıyamet günü onun gösteriş ve insanlara duyurma niyetini ortaya çıkarır.” (D4881 Ebû Dâvûd, Edeb, 35; DM2776 Dârimî, Rikâk, 35) 

 

RİYA KARIŞAN AMELLER BOŞA GİDER

    Dünyevî menfaat söz konusu olunca ameller boşa gider.İçerisine riya karışan ibadet ve amelin özünün yok oluşu ve kuru bir davranıştan ibaret oluşu ise Kur"an"da şöyle dilegetirilmiştir:

يَٓا اَيُّهَا الَّذينَ اٰمَنُوا لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُمْ بِالْمَنِّ وَالْاَذٰىۙكَالَّذي يُنْفِقُ مَالَهُ رِئَٓاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜفَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَاَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْداًۜلَا يَقْدِرُونَ عَلٰى شَيْءٍ مِمَّا كَسَبُواۜوَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرينَ

"Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez."  (Bakara; 264)

 

Ashâbına kendileri için en fazla korktuğu şeyin küçük şirk olduğunu söyleyen Allah Resûlü"ne,

"يَا رَسُولَ اللهِ وَمَا الشِّرْكُ الْأَصْغَرُ؟

“Ey Allah"ın Resûlü, küçük şirk nedir?”diye sorduklarında şöyle cevap vermiştir:

" الرِّيَاءُ, يَقُولُ اللهُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِذَا جُزِيَ النَّاسُ بِأَعْمَالِهِمْ:اذْهَبُوا إِلَى الَّذِينَ كُنْتُمْ تُرَاءُونَ بِأَعْمَالِكُمْ فِي الدُّنْيَا , فَانْظُرُوا هَلْ تَجِدُونَ عِنْدَهُمْ جَزَاءً؟ "

Riyadır. Yüce Allah kıyamet gününde kullara amellerin karşılığını verdiği zaman, onlara, "Dünyadakendilerine riyakârlık yaptıklarınızın yanına gidin! Bakın acaba onların yanında bir mükâfat ya da hayır görebilir misiniz?" diyecek.” (BŞ6831 Beyhakî, Şuabü’l-îmân, V, 333.)

 

Riya; Amellerde Allah rızasını arama keyfiyeti demek olan ihlasın zıddıdır. Bir Müslüman ibâdetlerini Allah rızası için yapmakla mükelleftir. Sadaka, zekat, yardım, güler yüz, tatlı söz gibi her çeşit hayırlı amelleri de Allah rızası için yapmalıdır.

Riya, maddî ve manevî çıkar elde etmek için yapılır. Kişinin özellikle ibadetlerini gösteriş için yapması, onun şirke girmesi; namazının, orucunun, haccının, zekatının boşa gitmesine sebep olur.

Riya çok değişik şekillerde yapılmakla birlikte, bunlarda ortak özellik,dindarlık veya dürüstlük görüntüsü altında, insanlar arasında çıkar sağlamak, şan ve şöhrete ulaşmak arzusudur. Sevmedikleri kişileri seviyormuş gibi görünen, onları öven ve böylece menfaat sağlamaya çalışan riyakârlara da bol bol rastlanır.

        Şu halde, Allah'ın emrini ve rızasını düşünerek değil de, dindar görünmek için ibadet etmek,âlim ve bilgili desinler diye ilimle uğraşmak, cömert tanınmak için zekât ve sadaka vermek, riyadan ibaret kötü bir davranışın ötesinde bir anlam ifade etmemektedir.   

Ebu Saîdi'l-Hudrî radıyallahu anh anlatıyor:"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

« مَنْ سَمَّعَ، سَمَّعَ اللَّهُ بِهِ ، وَمَنْ يُرَائِي، يُرَائِي اللَّهُ بِهِ»

"Her kim duyulsun diye bir iş işlerse, Allah onun kıymetsizliğini duyurur.   Her kim gösteriş olsun diye bir iş yaparsa, Allah da onun gösteriş yapmasını ve değersizliğini ortaya çıkarır" (Müslim, Zühd, 38);)Buhârî, Rikak 36 (VII, 185, 186); (

ALLAH TEALA KALPLERDEN GEÇENLERİ DE BİLİR

İnsanın kalbi bir pusulanın ibresi gibidir. O, daima hakka ve hakikate yöneliktir. Kulun menfi müdahalesiyle bu ibrenin ucu başka istikametlere yönelecek olursa, kişi dalalete saplanır ve hıyanete teşebbüs eder. Bu kötü akıbetten kurtulmanın yegâne çaresi yaptığı işleri ancak Allah rızası için ifa etmektir. Allahü Teala kullarının yaptıklarını görmektedir ve ne için yaptıklarını bilmektedir. Kulların da bu bilinçle amellerini yerine getirmeleri gerekir. Şu ayeti Celileler bu durumu en güzel şekilde açıklamaktadır:

        Şüphesiz yerde ve gökte hiçbir şey Allah"a gizli kalmaz.( Âl-i İmrân, 3/5.) Allah, kullarının bütün yaptıklarını görür.(Alak, 96/14.)  Onların kalbinde olanı, yani neyi hangi niyetle yaptıklarını çok iyi bilir.(Hûd, 11/5.)  

Efendimizsallallahu aleyhi ve sellem de bir hadisinde bu hakikati şöyle dillendirmiştir: 

« إِنَّ اللَّهَ لاَ يَنْظُرُ إِلَى صُوَرِكُمْ وَأَمْوَالِكُمْ وَلَكِنْ يَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمْ وَأَعْمَالِكُمْ »

“Allah sizin dış görünüşlerinize ve mallarınıza bakmaz, bilakis kalplerinize ve amellerinize bakar.” (M6543 Müslim, Birr, 34)

Allah'a ve insanlara karşı samimi davranarak riyadan uzak durmak; mümkün olduğu kadar ibadetleri gizli yapmak; Allah rızasını, insanların övgüsü, isteği, eleştirisi, korkusu ve çıkar düşüncesine tercih etmek müslümanın prensibi olmalıdır.

«إِنَّمَا الْأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ، وَإِنَّمَا لِكُلِّ امْرِئٍ مَا نَوَى، ....»

 “Ameller ancak niyetlere göre değer kazanır. Herkes niyet ettiği şeyin karşılığını alacaktır...” (D2201 Ebû Dâvûd, Talâk, 10-11) hadisi de niyetin güzel davranışlara ibadet değeri kattığını ifade etmektedir. Bunun için kul, ibadetlerini eda ederken yahut davranışlarını şekillendirirken Allah"ın kendisini gördüğü bilinciyle hareket etmelidir. Nitekim Hz. Peygamber"in, 

« الإِحْسَانُ أَنْ تَعْبُدَ اللَّهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ، فَإِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ»

“İhsan, Allah"ı görüyormuş gibi ibadet etmektir. Sen O"nu görmesen de O seni görmektedir.” (T2610 Tirmizî, Îmân, 4.) ifadesi bu bilinci hatırlatmaktadır. Dolayısıyla asıl olan, ibadet olsun, hayır olsun yapılanların sadece Allah rızası gözetilerek samimi bir niyetle yapılmasıdır. Bu nedenle, insanların dışarıdan bakarak takdir etmelerine karşın, kişinin tutum ve tavırlarında Allah rızası bulunmayıp gösteriş çabası ön plana çıktığı için, bunlara karşılık mükâfat alması bir yana kişi cezalandırılmayı hak etmektedir. (B4203 Buhârî, Meğâzî, 39.) Nitekim Hz. Peygamber de riya amacıyla yapılan davranışların âhirette açığa çıkacağını şöyle haber vermiştir: 

" مَنْ قَامَ مَقَامَ رِيَاءٍ وَسُمْعَةٍ , رَاءَى اللهُ بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَسَمَّعَ "

“Kim, görsünler ve duysunlar diye iş yaparsa, Allah kıyamet günü onun maksadının gösteriş ve insanlara duyurma olduğunu ortaya çıkarır.(DM2776 Dârimî, Rikâk, 35.)

GİZLİ ŞİRKNEDİR?

      Görünüşte Allah"a itaat ediyor gibi yaparak aslında kulların beğenisini kazanmayı amaçlamak, dünyevî çıkarları gözeterek ibadet yapmak, Allah emrettiği için değil de insanlara gösteriş olsun diye iyilik yapmak, gizli yapma imkânı olduğu hâlde gösteriş amacıyla bazı ibadetleri açıktan yapmak riyanın en tehlikeli olanıdır. Nitekim Hz. Peygamber, bir kişinin namaza durup da başka birisinin kendine bakmasından dolayı namazını güzelleştirmesini gizli şirk olarak nitelendirmiştir.(İM4204 İbn Mâce, Zühd, 21.)

1301. (4204) (7288)- Ebu Safâ radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) yanımıza geldi. Biz o sırada Mesîh Deccal'i müzakere ediyorduk.

Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem  buyurdular ki:

" أَلَا أُخْبِرُكُمْ بِمَا هُوَ أَخْوَفُ عَلَيْكُمْ عِنْدِي مِنْ الْمَسِيحِ الدَّجَّالِ؟ "

"Ben size, nazarımda sizin için Mesih Deccal'den daha ürkütücü bir şeyi haber vereyim mi?"

 فَقُلْنَا:بَلَى, قَالَ:

"Evet! Ey Allah'ın Resûlü! Söyleyin!"dedik. Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdular:

 "الشِّرْكُ الْخَفِيُّ , أَنْ يَقُومَ الرَّجُلُ يُصَلِّي , فَيُزَيِّنُ صَلَاتَهُ لِمَا يَرَى مِنْ نَظَرِ رَجُلٍ "

"Şirk-i hafidir (gizli şirk). Mesela, kişi kalkar, namaz kılar, bu namazını, kendisine bakanlar sebebiyle güzel kılar, (işte bu, gizli şirke bir örnektir)" buyurdular."(İM4204 İbn Mâce, Zühd, 21.)

        İbadeti Allah"a itaati amaçlayarak değil de insanların beğenisini kazanmak veya dünyevî bir makam edinmek beklentisiyle yapmak ibadete bir nevi şirk karıştırmaktır. Bu şekilde ibadete karışan riyanın az olması da şirke düşme tehlikesini ortadan kaldırmaz. Hz. Peygamber az bile olsa riyanın şirkle ilişkisine dikkat çekmiştir. ( İM3989 İbn Mâce, Fiten, 16.)

Ömer bin el-Hattab (r.a.) 'dan şöyle rivayet ediliyor: Bir gün kendisi Resulullah (s.a.v.) 'in (Medine'deki) mescidinden çıktı ve Muaz bin Cebel (r.a.) 'in Peygamber (s.a.v.) 'in kabri yanında oturup ağladığını gördü. Sonra (ona): Seni ağlatan nedir, diye sordu.

      Muaz (r.a.) "Resulullah'dan (s.a.v.) işittiğim bir şey beni ağlatıyor. Ben Resulullah (s.a.v.) 'dan şu buyruğu işittim" dedi.  (Rasülüllah (s.a.v.) şöyle buyurdular):

«إِنَّ يَسِيرَ الرِّيَاءِ شِرْكٌ، .....»

"Şüphesiz riyanın azı (bile) şirktir,(yani Allah'a ortak koşmaktır). ....." (İbn Mace, Fiten, 16).

  Yine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:

«إِنَّ أَدْنَى الرِّيَاءِ شِرْكٌ، ...»

"Riyanın en azı da şirktir"(Kütüb-i Sitte Terc. ve Şerhi, 7/304) buyurmuştur.

     Peygamber Efendimiz, amellerdeki ihlâs eksikliğinin, ne hazin bir hüsran sebebi olduğunu  Şeddâd İbnu Evs radıyallahu anh'dan rivayet edilen bir hadisi şerifte şöyle ifâde buyurur:

«إِنَّ أَخْوَفَ مَا أَتَخَوَّفُ عَلَى أُمَّتِي، الْإِشْرَاكُ بِاللَّهِ، أَمَا إِنِّي لَسْتُ أَقُولُ يَعْبُدُونَ شَمْسًا، وَلَا قَمَرًا، وَلَا وَثَنًا، وَلَكِنْ أَعْمَالًا لِغَيْرِ اللَّهِ، وَشَهْوَةً خَفِيَّةً»

“Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, Allâh’a şirk koşmaktır. Bu sözümle onların Ay’a, Güneş’e veya puta tapacaklarını kastetmiyorum. Beni korkutan asıl şey, Allâh’ın rızâsının dışındaki gâyeler için yapılacak ameller ve gizli şehvetlerdir (gösteriş duygularıdır).” (İbn-i Mâce, Zühd, 21)

Hayırlı ameller Allah için yapılacakken dünyevî bir menfaat için yapılınca, o dünyalık olan menfaat Allah yerine konmuş olmaktadır. İslam dini, İhlâs ve samimiyete  ehemmiyet vermektedir.  Riyayı da, bir nevî şirk olarak görmektedir. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemşirkin bu çeşidine şirk-i hafî (gizli şirk) demiştir.. Dünyevî menfaat söz konusu olunca ameller boşa çıkar. Dünyevî menfaat için amel işleyenlerin durumu aşağıdaki Kudsi Hadisi Şerifte daha açık olarak ortaya konmaktadır:

 

 Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi: Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken dinledim:

" قَالَ اللهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى:" أَنَا أَغْنَى الشُّرَكَاءِ عَنِ الشِّرْكِ، فَمَنْ عَمِلَ لِي عَمَلًا أَشْرَكَ فِيهِ غَيْرِي،، تَرَكْتُهُ وَشِرْكَهُ "(" فَأَنَا مِنْهُ بَرِيءٌ، وَهُوَ لِلَّذِي أَشْرَكَ")

Allah Teâlâ buyurdu ki: “Ben, ortakların ortaklıktan en uzak olanıyım. Kim işlediği amelde benden başkasını bana ortak koşarsa, o kişiyi de  ortak koştuğunu da reddederim.”"Ben ondan uzağım ve benim için yaptığı o iş, bana değil, ortak ettiği kimseyedir."((Müslim, Zühd 46. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, II, 301, 435, 475)

8. (2009)- Ebû Vâil anlatıyor: "Hz. Üsâme (radıyallâhu anh)'yi işittim diyordu ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

" يُؤْتَى بِالرَّجُلِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَيُلْقَى فِي النَّارِ , فَتَنْدَلِقُ أَقْتَابُ بَطْنِهِ ، فَيَدُورُ بِهَا كَمَا يَدُورُ الْحِمَارُ بِالرَّحَى . فَيَجْتَمِعُ إِلَيْهِ أَهْلُ النَّارِ ، فَيَقُولُونَ: يَا فُلَانُ , مَا لَكَ؟ , أَلَمْ تَكُنْ تَأمُرُنَا بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَانَا عَنْ الْمُنْكَرِ ، فَيَقُولُ: بَلَى , قَدْ كُنْتُ،آمُرُكُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَلَا آتِيهِ، وَأَنْهَاكُمْ عَنْ الْمُنْكَرِ وَآتِيهِ " وفي رواية: " إِنِّي كُنْتُ آمُرُكُمْ بِأَمْرٍ , وَأُخَالِفُكُمْ إِلَى غَيْرِهِ "

"Kıyamet günü bir adam getirilip ateşe atılır.Karnındaki barsakları dışarı çıkar. Onları, eşeğin değirmen taşını dönderdiği gibi dönderir. Derken, cehennem ahâlisi etrafında toplanır ve:

 "Ey fûlan, sen dünyada iken (bize) ma'rufu emderip, münkerden nehyetmiyor muydun?" derler. O: "Evet, ma'rufu emrederdim ama kendim yapmazdım, münkeri yasaklardım ama kendim yapardım" diye cevap verir." (Buhârî, Bed'ü'l-Halk 10, Fiten 17; Müslim, Zühd 51, (2989).)

 

NAMAZDA RİYA KINANMIŞTIR

İbadetler arasında riya en belirgin olarak namaz  ibadetinde görülmektedir. Cenâb-ı Allah, namazlarını ciddiye almayıp, namazlarıyla gösteriş yapanları maun süresinde şöyle kınamaktadır:

 فَوَيْلٌ لِلْمُصَلّينَۙ﴿٤﴾  اَلَّذينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَۙ﴿٥﴾ اَلَّذينَ هُمْ يُرَٓاؤُنَۙ﴿٦﴾ وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ﴿٧﴾

4.Vay haline o namaz kılanların ki, 5.Onlar namazlarının özünden uzaktırlar. 6. Onlar halka gösteriş yaparlar. 7.   Hayra da engel olurlar.

Bu ayetlerde Allah’a karşı gerçek anlamda kulluk görevlerini yerine getirmeyenler eleştirilmektedir.   Burada namaz kılmalarına rağmen kınananların olumsuz tutumlarına üç örnek sıralanmıştır:

 a) Namazlarının özünden uzak olmaları,

b) İbadetlerinde halka gösteriş yapmaları,

c) Hayra engel olmaları.

“(Namazlarının) özünden uzaktırlar” diye çevirdiğimiz “sâhûn” kelimesinin sözlük anlamı “unutanlar” olup bu bağlamda “namazlarını vaktinde kılmayanlar” şeklinde yorumlayanlar bulunmuşsa da Taberî, bizim de meâlde esas aldığımız yorumunda “sâhûn” kelimesini “namazı ciddiye almayanlar, başka şeylerle meşgul olmayı namaz kılmaya tercih edenler” şeklinde anlamanın daha isabetli olduğunu, bunun vaktinde kılınmaması veya büsbütün terkedilmesiyle ilgili yorumu da kapsadığını belirtmiştir (XXX, 312).

Bir kimsenin namazı ciddiye almamasının, namaz kılıyor görünse bile onun özünden uzak kalmasının önemli bir sebebi, 6. âyette “riyâ” kavramıyla ifade edilen “halka gösteriş yapma” eğilimidir.

 “Hayır” diye çevirdiğimiz son âyetteki “mâûn” kelimesini Taberî, “insanın yararına olan her şey” şeklinde tanımlar ve kelimenin âyetteki anlamının “zekât, farz olan sadaka, hakkı ödenmeyen mal, insanların kendi aralarında birbirinden yararlandırmadıkları nimetler, hak, ödünç, mal” gibi anlamlara geldiğine dair görüşler naklettikten sonra kendisi “mâûn” kelimesinin bu bağlamda insanlara iyilik, hayır, nimetlerin paylaşılması gibi anlamları kuşatan genel bir ifade olduğunu belirtir (XXX, 313-320).

Sûrede dikkati çeken önemli bir nokta şudur:  İbadetlerde şekil şartları da vazgeçilmez olmakla birlikte, en az şekil kadar özen gösterilmesi gereken husus,imanla birlikte niyet, ihlâs, huşû, takvâ gibi kavramlarla ifade edilen öz ve içeriktir.    Bunu Hz. Peygamber, “Allah’ı görüyormuşçasına ibadet etmek” şeklinde belirtmiştir (Buhârî, “Îman”, 37).

İşte 4-6. âyetlerde : “Vay haline o namaz kılanlara ki, onlar namazlarının özünden uzaktırlar; halka gösteriş yaparlar” meâlindeki eleştiriyle verilmek istenen mesaj budur.

Sûrede dikkati çeken diğer önemli bir nokta da Allah’a gönülden ibadet etmekle , yardımlaşma ve dayanışmanın dindarlıkta birbirinden ayrılmazlığının vurgulanmış olmasıdır.(Kur'an Yolu Tefsiri, .C, 5, Maun Süresi, 4-7. Ayetler.)

RİYA MÜNAFIKLARIN ÖZELLİKLERİNDENDİR

       Bu nedenledir ki riya ve riyakârlık Kur"an"da münafıklara nispet edilirve müminlerin Allah"a kullukta riyadan uzak durmaları istenir.Aşağıdaki ayet-i Celilede Münafıkların bazı özellikleri belirtilmektedir:

  اِنَّ الْمُنَافِقينَ يُخَادِعُونَ اللّٰهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْۚوَاِذَا قَامُٓوا اِلَى الصَّلٰوةِ قَامُوا كُسَالٰىۙيُرَٓاؤُنَ النَّاسَ وَلَا يَذْكُرُونَ اللّٰهَ اِلَّا قَليلاًۘ

     Münafıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Allah da onların ( oyunlarını) bu çabalarını kendi başlarına geçirir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı pek az anarlar (hatırlarlar.)" (Nisâ; 142)

    Bir başka âyette ise kibirlenen ve övünen kimseler anlatılırkenbunların cimrilik eden, insanlara da cimriliği emreden ve Allah"ın lütfundan kendilerine verdiği nimeti gizleyen kimseler oldukları belirtilmiş ( Nisâ, 4/36-37.) ve riyakârlık inkârcılara nispet edilerek şöyle buyrulmuştur:

وَالَّذينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ رِئَٓاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ.... ﴿38﴾

 “Bunlar, mallarını insanlara gösteriş için harcayan, Allah"a ve âhiret gününe de inanmayan kimselerdir. ......” (Nisâ, 4/38.) 

        Bu bağlamda Hz. Peygamber"in ibadetlerin eda edilişinde gizliliği tavsiye ve teşvik etmesi, ibadetlere riya karışmasını önlemek açısından önemlidir.

       Ebu Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

" سَبْعَةٌ يُظِلُّهُمُ اللَّهُ فِي ظِلِّهِ، يَوْمَ لاَ ظِلَّ إِلَّا ظِلُّهُ: اِمَامٌ عَادِلٌ ، وَشَابٌّ نَشَأَ فِي عِبَادَةِ رَبِّهِ، وَرَجُلٌ قَلْبُهُ مُعَلَّقٌ فِي المَسَاجِدِ، وَرَجُلاَنِ تَحَابَّا فِي اللَّهِ اجْتَمَعَا عَلَيْهِ وَتَفَرَّقَا عَلَيْهِ، وَرَجُلٌ طَلَبَتْهُ امْرَأَةٌ ذَاتُ مَنْصِبٍ(ذَاتُ حَسَبٍ) وَجَمَالٍ، فَقَالَ: إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ، وَرَجُلٌ تَصَدَّقَ، أَخْفَى حَتَّى لاَ تَعْلَمَ شِمَالُهُ مَا تُنْفِقُ يَمِينُهُ، وَرَجُلٌ ذَكَرَ اللَّهَ خَالِيًا فَفَاضَتْ عَيْنَاهُ "

    "Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teala, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:Adaletli yönetici, Allah'a ibadetle büyüyen genç,        -Kalbi camilere bağlı kimse,Allah için birbirini seven, bu uğurda bir araya gelip bu sevgi ile ayrılan iki kimse, Mevki sahibi olan güzel bir kadın tarafından birlikte olmaya çağırıldığı halde, "Ben Allah'tan korkarım" cevabı ile karşılık veren kimse, Sağ elinin verdiği sadakayı sol eli bilmeyecek/görmeyecek şekilde gizli olarak sadaka veren kimse, Tenha yerde Allah'ı anarak gözleri yaşla dolup taşan kimse. (Buhari, Ezan 36, Zekat 16, Rikâk 24, Hudûd 19; Müslim 91, Muvatta)). ‎(Buhari, Ezan 36, Zekat 16, Rikak 24, Hudüd 19; Müslim, Zekat 91. ‎Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53; Nesaî, Kudat 2)‎

      Kişinin, iyi anılmak ve övülmek adına gönlünden gelmeyen ve kendisini zorlayan eylemlere girişmesi elbette imanla bağdaşmayan bir durumdur. Bu, imanın kalbe tam olarak yerleşmediğinin bir işaretidir. İkiyüzlü bir yaşantı sergileyen insanın şekilde kalan ibadetleri, gösterişe dayalı davranışları, onu samimi bir mümin yapmaya yetmemektedir. Çünkü mümin olmak, gerçekte, Allah"ı lütfu ve merhameti bol olan kudret olarak tanımak ve O"na gönülden bağlanmaktır. Hz. Peygamber"in ifadesiyle, Din samimiyettir.” (M196 Müslim, Îmân, 95)

AMAÇ ALLAHIN RIZASINI KAZANMAK OLMALIDIR

          Gerçek mümin, dinin inanç, ibadet ve ahlâk boyutlarını özümsemiş, bunları içselleştirmiş, gündelik hayatına yansıtmış ve ahlâkî açıdan olgunlaşmış insandır. Bir gün Hz. Peygamber'e gelen bir bedevî,

"الرَّجُلُيُقَاتِلُ لِلْمَغْنَمِ، وَالرَّجُلُ يُقَاتِلُ لِلذِّكْرِ، وَالرَّجُلُ يُقَاتِلُ لِيُرَى مَكَانُهُ، فَمَنْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ؟

      “Bir adam var, ganimet elde etmek için savaşıyor, bir adam da kahramanlığı duyulsun diye, diğeri de görülsün diye savaşıyor. Bunlardan hangisi Allah yolundadır?”diye sordu. Allah Resûlü de ona, 

«مَنْ قَاتَلَ لِتَكُونَ كَلِمَةُ اللَّهِ هِيَ العُلْيَا فَهُوَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ»

Kim Allah"ın (tevhidi) yüceltmek için savaşırsa işte o Allah yolundadır. buyurdu. (B3126 Buhârî, Farzu’l-humus, 10.)

MÜSLÜMAN DAVRANIŞLARINDA DÜRÜST VE SAMİMİ OLMALIDIR

      Dolayısıyla asıl olan,insanın dışa yansıyan tutum ve davranışları değil bunların kaynağında yer alan iyi niyet ve samimiyettir. Nitekim Yüce Allah da Hz. Peygamber'in şahsında bütün Müslümanlardan dosdoğru olmalarını istemektedir.

فَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْاۜاِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصيرٌ ﴿١١٢﴾

Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol.Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O yaptıklarınızı hakkıyla görür. (Hûd Sûresi  , 112) 

  فَلِذٰلِكَ فَادْعُۚوَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَۚوَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْۚ..... ﴿١٥﴾

     (Ey Muhammed!) Bundan dolayı sen çağrıya devam et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heva ve heveslerine uyma ......" (Şûrâ Sûresi  ,15)
       Bu emir, insanın Allah"a kulluk başta olmak üzere insanlarla ilişkilerindeki bütün hâl ve hareketlerini içermektedir. Mevlânâ"nın, “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol!”sözü de Müslümanlara bu isteği hatırlatmaktadır.

        İslâm"ın müminlerden istediği, riyakârlık olarak tanımlanan ve münafıkların özelliklerinden olan gösteriş merakını hayatlarının dışına itmeleridir. Yapılan işlerin şan, şeref ve gösteriş amacına alet edilmemesidir. Nitekim Hz. Peygamber düğün yemeğini günlerce devam ettiren bir kimsenin bunu gösterişe çevirdiğini düşünerek ikinci günden sonra yemeğin sürdürülmesini uygun bulmamıştır. (D3745 Ebû Dâvûd, Et’ıme, 3)Aynı şekilde insanlara güzel konuştuğunu göstermek için, “ineğin otları diline dolayarak yutması gibi” ağzını eğip bükerek konuşmaya çalışanları Allah"ın sevmediğini belirtmiştir. (T2853 Tirmizî, Edeb, 72)

     İnanmış insan, yapacağı şeyi insanların gözünde bir yerlere gelmek için değil Allah"ın hoşnutluğunu kazanmak için yapmalıdır. Böylece Allah"ın övgüsüne mazhar olur. Zira ibadetlerini ve davranışlarını samimiyetle dosdoğru yapanları Yüce Allah, İşte bu, gerçekten benim kulum.” diye nitelemektedir. ( İM4200 İbn Mâce, Zühd, 20)

İnsan, ibadetlerine ve amellerine riya bulaşmaması için dua etmeyi de ihmal etmemelidir.Nitekim Hz. Peygamber"in de bu amaçla dua ettiği olmuştur. Bir defasında bineğinin üzerinde eski bir eyer ve takriben dört dirhemlik bir kadife örtü üstünde mütevazı bir hac yolculuğuna çıkan Hz. Peygamber,

"اللَّهُمَّ حَجَّةٌ لَا رِيَاءَ فِيهَا وَلَا سُمْعَةَ"

 Allah"ım! riyasız ve gösterişsiz bir hac eyle.”  ( İM2890 İbn Mâce, Menâsik, 4.)diye dua etmişti.

     Gösteriş duygusundan uzak olarak gizlice yerine getirilen, fakat insanların bir şekilde vâkıf olduğu ibadetler ve iyi ameller vardır ki bunlar için, güzel örnek oluşturduğu düşüncesiyle ayrıca sevap vaad edilmiştir. Bir adam, “Ey Allah"ın Resûlü! Bir kimse bir amel işler ve onu kimse görmesin diye gizli tutar, fakat sonradan onu başkalarından öğrenince hoşlanır.(Bu kimsenin durumu nedir?)” diye sorunca Resûlullah ona şöyle cevap vermiştir: 

"لَهُ أَجْرَانِ، أَجْرُ السِّرِّ وَأَجْرُ العَلَانِيَةِ"

O kimseye iki mükâfat vardır: Biri, (amelini gizlediği için) gizlilik sevabı, diğeri de (başkalarının onu örnek almasına sebep olacağı için) işlediği amelin açığa çıkmasının sevabı.”  (T2384 Tirmizî, Zühd, 49.)

      Görüldüğü üzere, kişi riya olmasın diyerek amelini gizlemekte ancak insanlar bir şekilde bunu öğrendiklerinde de bir mahcubiyet duygusu içerisinde doğal olarak hoşnut olmaktadır. Yani iyi amelinin bilinmesi ve buna bir nevi şehâdet edilmesi onu memnun etmektedir. Dolayısıyla bu durumda iki ecir almaktadır.Çünkü halisane yaptığı iyi amel muhtemelen başkalarının da iyi ameller işlemesine örnek olacaktır. Hz. Peygamber de sadakasını gizli veren kişinin Allah Teâlâ"nın en sevdiği üç kişiden biri olduğunu bildirmiştir. (Tirmizî, Sıfatü’l-cennet, 25)(Hadislerle İslâm Cilt 3 Sayfa 597-600)

Yalnız başına kaldığında Allah"ı zikrederken gözyaşı döken kişiyi de Allah Teâlâ âhirette kendi himayesine alacağı yedi kişi arasında saymıştır. ( T2391 Tirmizî, Zühd, 53.)(Hadislerle İslâm Cilt 3 Sayfa 597-600)

 

Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi Ve Sellemaşağıdaki hadisinde mahşer gününde üç kişi ( Şehit, İlim Ehli ve Kur'an Okuyan  ile Zengin) nin ilâhî huzurda nasıl hesaba çekileceklerini tasvir ediyor.

Ebu Hüreyra RadiyAllahu Anh’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor; 

*" إِنَّ أَوَّلَ النَّاسِ يُقْضَى يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَيْهِ رَجُلٌ اسْتُشْهِدَ، فَأُتِيَ بِهِ، فَعَرَّفَهُ نِعَمَهُ فَعَرَفَهَا، قَالَ: فَمَا عَمِلْتَ فِيهَا؟ قَالَ: قَاتَلْتُ فِيكَ حَتَّى اسْتُشْهِدْتُ، قَالَ: كَذَبْتَ، وَلَكِنَّكَ قَاتَلْتَ لِأَنْ يُقَالَ: جَرِيءٌ، فَقَدْ قِيلَ، ثُمَّ أُمِرَ بِهِ فَسُحِبَ عَلَى وَجْهِهِ حَتَّى أُلْقِيَ فِي النَّارِ،

*“Kıyamet günü hesabı ilk görülecek kişi, şehit düşmüş bir kimse olup huzura getirilir. Allah Teâlâ ona verdiği nimetleri hatırlatır, o da hatırlar ve bunlara kavuştuğunu itiraf eder.

Cenâb–ı Hak:– Peki, bunlara karşılık ne yaptın? buyurur.

– Şehitdüşünceyekadarsenin uğrundacihad ettim, diye cevap verir.

Yalan söylüyorsun. Sen, "babayiğit adam" desinler diye savaştın, o da denildi, buyurur.  

Sonra emrolunur da o kişi yüzüstü cehenneme atılır.

** وَرَجُلٌ تَعَلَّمَ الْعِلْمَ، وَعَلَّمَهُ وَقَرَأَ الْقُرْآنَ، فَأُتِيَ بِهِ فَعَرَّفَهُ نِعَمَهُ فَعَرَفَهَا، قَالَ: فَمَا عَمِلْتَ فِيهَا؟ قَالَ: تَعَلَّمْتُ الْعِلْمَ، وَعَلَّمْتُهُ وَقَرَأْتُ فِيكَ الْقُرْآنَ، قَالَ: كَذَبْتَ، وَلَكِنَّكَ تَعَلَّمْتَ الْعِلْمَ لِيُقَالَ: عَالِمٌ، وَقَرَأْتَ الْقُرْآنَ لِيُقَالَ: هُوَ قَارِئٌ، فَقَدْ قِيلَ، ثُمَّ أُمِرَ بِهِ فَسُحِبَ عَلَى وَجْهِهِ حَتَّى أُلْقِيَ فِي النَّارِ،

 **    Bu defa ilim öğrenmiş, öğretmiş ve Kur‘an okumuş bir kişi huzura getirilir. Allah ona da verdiği nimetleri hatırlatır. O da hatırlar ve itiraf eder. Ona da:

Peki, bu nimetlere karşılık ne yaptın? diye sorar.

– İlim öğrendim, öğrettim ve senin rızân için Kur'an okudum, cevabını verir.

Yalan söylüyorsun. Sen "âlim" desinler diye ilim öğrendin, "ne güzel okuyor" desinler diye Kur'an okudun. Bunlar da senin hakkında söylendi, buyurur. 

Sonra emrolunur o da yüzüstü cehenneme atılır.

*** وَرَجُلٌ وَسَّعَ اللهُ عَلَيْهِ، وَأَعْطَاهُ مِنْ أَصْنَافِ الْمَالِ كُلِّهِ، فَأُتِيَ بِهِ فَعَرَّفَهُ نِعَمَهُ فَعَرَفَهَا، قَالَ: فَمَا عَمِلْتَ فِيهَا؟ قَالَ: مَا تَرَكْتُ مِنْ سَبِيلٍ تُحِبُّ أَنْ يُنْفَقَ فِيهَا إِلَّا أَنْفَقْتُ فِيهَا لَكَ،قَالَ: كَذَبْتَ، وَلَكِنَّكَ فَعَلْتَ لِيُقَالَ: هُوَ جَوَادٌ، فَقَدْ قِيلَ، ثُمَّ أُمِرَ بِهِ فَسُحِبَ عَلَى وَجْهِهِ، ثُمَّ أُلْقِيَ فِي النَّارِ ".

     *** (Daha sonra) Allah'ın kendisine her çeşit mal ve imkân verdiği bir kişi getirilir. Allah verdiği nimetleri ona da hatırlatır. Hatırlar ve itiraf eder.

Peki ya sen bu nimetlere karşılık ne yaptın? buyurur.

– Verilmesini sevdiğin, razı olduğun hiç bir yerden esirgemedim, sadece senin rızânı kazanmak için verdim, harcadım, der.

Yalan söylüyorsun. Halbuki sen, bütün yaptıklarını "ne cömert adam" desinler diye yaptın. Bu da senin için zaten söylendi, buyurur. Emrolunur bu da yüzüstü cehenneme atılır”. (Müslim, İmâre 43 (II, 1513, 1514).

Dünyada Allah’ın kendilerine nimetler ihsan ettiği kimselere uhrevî hesap sırasında bu nimetlere karşılık ne gibi ameller işlediklerinin sorulacağı, bunlardan bazılarının şehid oluncaya kadar O’nun uğrunda savaştıklarını, bazılarının O’nun rızası için ilim öğrendiklerini, Kur’an okuduklarını, bazılarının da O’nun rızası için cömertçe hayırlar yaptıklarını söyleyecekleri, ancak bu amelleri gerçekte gösteriş için yaptıklarının kendilerine bildirileceği ve sonunda hak ettikleri cezaya çarptırılacakları belirtilmektedir (Müsned, II, 322; Müslim, “İmâre”, 152; Nesâî, “Cihâd”, 22).

 Hadiste sözü edilen kişiler bu amelleri Allah rızası için yaptıklarını ifade etmelerine rağmen karşılığında âhirette umduklarını bulamamışlardır. Çünkü onların davranışlarına Allah katında amelleri değersiz kılan riya karışmıştır.

Ebû Hureyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

«مَنْ تَعَلَّمَ عِلْمًا مِمَّا يُبْتَغَى بِهِ وَجْهُ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ، لَا يَتَعَلَّمُهُ إِلَّا لِيُصِيبَ بِهِ عَرَضًا مِنَ الدُّنْيَا، لَمْ يَجِدْ عَرْفَ الْجَنَّةِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ» يَعْنِي: رِيحَهَا"

"Azîz ve celîl olan Allah'ın hoşnudluğunu kazanmaya yarayan bir ilmi, sırf dünyalık elde etmek için öğrenen kimse, kıyamet günü cennetin kokusunu bile alamaz. ")Ebû Dâvûd, İlim 12 (IV, 71); İbn Mâce, Mukaddime 23 (I, 92, 93).(

Başka bir hadiste de ibadet ve hayırlarıyla şöhret peşinde olanların gizli kötülüklerinin Allah tarafından teşhir edileceği, riya ile amel edenlerin riyakârlığının açığa vurulacağı ifade edilmektedir (Müsned, V, 270; Buhârî, “Riḳāḳ”, 36, “Aḥkâm”, 9; Müslim, “Zühd”, 47, 48).

 

Gazzâlî’nin İḥyâʾü ʿulûmi’d-dîn’de riya konusuna dair psikolojik ve pedagojik açıdan dikkat çekici tahliller yaptığı ve bu husustaki İslâmî telakkinin bir özetini sunduğu görülmektedir.Gazâlî, Riyayı, iyi görünerek insanların kalbinde yer almak istemektir" yada "Allah'a yaptığı ibâdet ile kulları kastetmektir" diye târif eder.  Gazâlî  ; Beden, elbise, söz, amel, arkadaş (çevre genişliği) çokluğu gibi beş şeyle riya yapıldığını belirtmektedir.

Gazzâlî’nin  bu eserinden geniş ölçüde yararlanmış bulunan Muhâsibî ; Riya duygusunun dışa yansımasının beş şeklinden söz ederek bunları ; beden, dış görünüş, söz, amel ve sosyal çevreyle ilişkilere dindarlık süsü verme diye sıralamaktadır. Bir kimsenin âhiret endişesi taşıdığını göstermek için yüzüne kederli bir görüntü vermesi; oruçlu olduğu bilinsin diye sesi kısılmış, gözlerinin feri sönmüş bir hal takınması; âbidler ve zâhidler gibi saçı başı dağınık görünmesi; konuşmalarında hikmet sahibi, âlim ve zikir ehli bir kimse olduğu izlenimi uyandırmaya çalışması; rükû ve secde gibi rükünlerde uzun süre durarak namazı uzatması, kezâ oruç ve hac gibi ibadetlerinde titiz bir dindar görüntüsü sergilemesi; ilim ve din ehlinden olduğunu, ilimde ve dinde yüksek bir mertebede bulunduğunu hissettirmek amacıyla âlimler ve âbidlerle düşüp kalkması bu beş şeklin örnekleri arasında yer alır. (TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 35. cildinde, 137-138 numaralı sayfalarda Mustafa Çağrıcı tarafından yazılan Riya Maddesi)

Amellerde esas olan gizliliktir. Çünkü gizlilik ihlaslı olmayı ve riyadan kurtulmayı sağlar. Nitekim Efendimiz (s.a.s.) sadakasını gizli veren kişinin Allah Teala’nın en sevdiği üç kişiden biri olduğunu buyurmuş (Tirmizi, Sıfatü’l-cenne, 25.) ve yalnız başına kaldığında Allah’ı zikredip gözyaşı döken kişiyi de Allah Teala’nın ahirette kendi himayesine alacağı yedi kişi arasında saymıştır. (Tirmizi, Zühd, 53.)

Ancak amelleri açıktan yapmanın sakıncasının bulunmadığı, hatta faydalı olduğu durumlar da vardır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “Sadakaları aşikâre olarak verirseniz bu ne güzel! Eğer yoksullara gizlice verirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara, 2/271.) buyurulmuştur. Hac, cihat ve cuma namazı gibi gizlenmesi mümkün olmayan ameller de vardır. Namaz, oruç ve sadaka gibi gizlice yapılabilen amellerin insanlara örnek olup onları da hayırlı faaliyetlere teşvik etmek amacıyla açıktan yapılabilir. Nitekim daha önce geçmiş bulunan bir hadisi şerif bu konuyu daha iyi açıklamaktadır. O hadisi şerife göre :

Bir adam, “Ey Allah’ın Rasulü! Bir kimse bir amel işler ve onu kimse görmesin diye gizli tutar, fakat sonradan onu başkalarından öğrenince hoşlanır. (Bu kimsenin durumu nedir?)” diye sorunca Rasulüllah ona şöyle cevap verir: “O kimseye iki mükâfat vardır: Biri, (amelini gizlediği için) gizlilik sevabı, diğeri de (başkalarının onu örnek almasına sebep olacağı için) işlediği amelin açığa çıkmasının sevabı.” (Tirmizi, Zühd, 49.) Öte yandan amel açıktan yapılabilirse de gösteriş tehlikesinden kaygı duyulduğu durumlarda gizliliğin daha faziletli olduğunda ittifak edilmiştir. Sufiler, ayrıca amellerden önce, amel esnasında ve amellerden sonra riya duygusuna kapılmanın ibadetlerin kabul edilip edilmemesini ne ölçüde etkileyeceği konusu üzerinde de durmuşlardır. (Muhasibi, er-Riaye, s. 208-213; Gazzali, İhya, III, 307-318.)

Müslümanlar olarak bizler ilim, amel ve ihlas bütünlüğünü hayatımızın her safhasında her iş ve ibadetimizde gözetmek durumundayız. Buna her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. İlimsiz amel ne ise ihlassız amel de odur. Riyadan korunmanın en kestirme yolu, -kanaatimizce- yaptığımız amel ve ibadetleri sadece Allah rızası için yapmaya çalışmak ve başkaca bir amaç gütmemektir. Aksi hâlde ihlas yerine riya ile amel ve ibadet edenler, Kur’an ve sünnetin ifadesiyle, çeşitli vesilelerle tenkit edilmiş ve hatta azaba duçar olacakları bildirilmiştir. Şehitlik, namaz, oruç, sadaka vb. hususlarda olduğu gibi ayet ve hadislerdeki uyarılar, niyet, ihlas, sıdk ve samimiyetin önemine güçlü bir şekilde dikkat çeken hususlardır. Birey olarak gösterişi ne ölçüde terk edebilirsek o ölçüde samimi, dürüst, ihlaslı ve şirkten uzak bir toplum olabileceğimiz izahtan varestedir. (Diyanet Aylık Dergi Aralık 2013 Riya: Manevi Hastalık;Prof. Dr. Ramazan Muslu, İzmir İl Müftüsü)

 

İbadet, Allah için yapılır. Allah'ın rızası dışında bir amaçla; gösteriş olarak ibadet yapmak, Allah rızasını ortadan kaldırır.Gösteriş için ve bir çıkar düşüncesiyle Kur'ân okumak, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, sadaka vermek, ibadetleri boşa çıkarır.

Ameller, riya ve gösteriş arzusu ile kirletildiğinde anlamını kaybeder. İhlas ve samimiyetten uzak amellerin dışı süslüdür ama içi boştur. Samimiyet olmadan değerler, değerini yitirir. Samimiyet sadece inanç ve ibadetlerde değil, insanlarla ilişkilerimizde de son derece önemlidir. Aile ve akraba ortamında, komşuluk ve arkadaşlık ilişkilerinde, iş hayatında, kısacası müminin, hayatının her alanında içten ve samimi olması en büyük ahlaki erdemlerdendir. Bu erdemi kazanmanın yolu da her işimizde Rabbimizin rızasına talip olmaktan geçer.

Müminler olarak ihlas ve samimiyet sınavından geçtiğimiz dünyada bizlere düşen, ikiyüzlülükten, gösterişten bencillikten uzak durmaktır. Her sözümüzde, her işimizde, Rabbimizin rızasını, O’nun hoşnutluğunu amaçlamaktır. Yüce değerlerimizi, samimimi duygularımızı istismar etmek isteyen riyakârlara karşı uyanık olmaktır. Göz boyayarak aramıza fitne, fesat, ayrılık, gayrılık sokmaya çalışanlara fırsat vermemektir. 

Buna göre gerçekten dine inanan ve âhiret sorumluluğu taşıyan insan hem Allah’a hem de yaratılmışlara karşı ödevlerinin bilincinde olup bunları tam bir ihlâs ve samimiyetle yerine getiren, kendisi iyilikler yaptığı gibi herkesin de iyilik yapmasına ön ayak olan, yardımlaşma ve dayanışmanın önünü tıkayan değil, aksine gelişip yaygınlaşmasına, bireyselliği aşarak toplumsal ve kurumsal bir yapı kazanmasına katkıda bulunan insandır. İslâm’ın hakim kılmak istediği gerçek ahlâk ve üstün insanlık işte budur.

Vaazımızı Peygamber Efendizin Yapmış olduğu bir dua ile bitirelim:

“Allah’ım! Nefsin doymak bilmeyen ihtiyaç hissinden, küfürden, fâsıklıktan, hakka muhâlefetten ve ayrılıktan, nifaktan, süm’adan (amelleri insanların duyması için yapmaktan), riyâdan Sana sığınırım. Sağırlıktan, dilsizlikten, delilikten, cüzzamdan, barastan (albino hastalığından) ve her türlü kötü ve müzmin hastalıklardan Sana sığınırım.”(Buhâri, Tefsir, 16/1; Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 1489; Hâkim, el-Müstedrek, I, 712/1944)Buhârî, Deavât, 39,

 

 

 

Hazırlayan:

Veysel ARAN

Geyve İlçe Vaizi

Top