Söz ola kese savaşı, Söz ola kestire başı, Söz ola ağulu aşı, Yağ ile bal ide bir söz. Büyük mutasavvıf, Hakk aşığı Yûnus Emre (k.s.) Hz.leri bu enfes şiiriyle sözün mânâ ve ehemmiyetini cihâna haykırmıştır. Söz deyip geçemiyoruz. Çünkü hemen verilebilecek birkaç örneğe bakarsak söz hakkında derin düşüncelere dalarız. Meselâ: İnsan bir söz, bir kelime ile mü’min olur.
Yine bir söz ile dinden çıkar kâfir olur.
Bir söz vardır erkeği kadına, kadını erkeğe helâl eder, mahrem kılar.
Yine o bir söz ki birbirine helâl olan erkeği kadını birbirine haram kılar.
Yani insan bir kelimeyle nikâh kurar, bir kelimeyle nikâhı düşer.
Örnekler çoğaltılabilir. İş akitleri söz ile olur. Bir mürid, mürşidine intisap eder. Söz verir. Ki bu söz ile o, mürşid-i kâmilin terbiye ve irşâd dâiresine girmiş olur. Artık ahd etmiştir. Ahde, vefâ lâzımdır.
Hadis-i Şerifte:
“Kişi doğru söyleye söyleye, Allah katında sıddîk olarak yazılır. Yalan söyleye söyleye de kâzib (yalancı)lerden yazılır.”
“Münafığın alameti üçtür. Söz verdiği zaman, sözünde durmaz. Yalan söyler emanete hıyanet eder.”
Görülüyor ki söz deyip geçmemek, üstünde durmak gerekmektedir. Yunus Emre’nin (k.s.) buyurduğu gibi, savaşlar bir “hücum” sözüyle başlar.Yine bir söz ile biter. İnsanı motive eden, harekete geçiren hep sözdür.
Bu yüzdendir ki Hakk Teâlâ (c.c.), insanlara kelâmını göstermiştir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), kudsî ve ilâhî kelâmı bizlere açıklamıştır. Hadisi şerifte: “Din nasihattir” buyurmuştur. Nasihat söz ile olur. Bazen de vücut diliyle, davranışlarla olur. Güzel bir hareketimiz, çevremizdekilere hoş örnek olur. Buna da fiili söz, beden dili denilir.
Hz. Allah (c.c.) Kur’ân-ı Kerim’de; Hz. Musâ (a.s.) ve Hz. Hârûn (a.s.)’a, Firavuna gidip onu uyarmalarını, ama bunu yaparken de yumuşak davranmalarını emretmiştir.
Habib-i Ekrem'ine (s.a.v.):
“Eğer sen sert ve kırıcı olsaydın senin etrâfından dağılır giderlerdi” buyurmuştur.
Hz. Lokman’ın oğluna nasihati de şöyledir:
“Sesini de fazla yükseltme, çünkü seslerin en çirkini eşeğin sesidir”
Yani ses, söz ve kelimenin tesiri kullanışına göre değişir.
“Gelir misin?” demekle “Gel buraya!” cümleleri temelde aynı manayı ifade ederler ama birincisi ricâ, diğeri ise emir anlamı taşır. Kendimize soralım, biz hangisiyle hitâp olunmayı tercih ederiz.
Teşekkürden mahrum bir toplum hâline geliyoruz. Bir iyiliğe teşekkür etme hasletimiz gitti, gidiyor. Teşekkür kelimesi ne kadar da önemli… Hadis-i şeriften öğrenelim:
“İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah (c.c.) şükretmiş olmaz.” Daha ötesi yok.
Nimetin ulaşmasına sebep olanlara teşekkür etmeliyiz. Nimeti veren ve nimet aziz olduğu gibi sebep olan da azizdir.
Bir kelime gönül alır, diğeri gönül yıkar. Bir insanı kazanmak için yıllarca dil dökün, emek verin. Fakat bir kırıcı söz söyleyin, bütün emekleriniz bir anda yıkılır gider. O insanı kaybedersiniz.
Alışverişte “Teşekkür ederim”, “Allah bereket versin”, “Hayırlı işler”, “Hayrını görün” gibi dilde hafif kelimelerle birbirimize hitap etmeğe alışsak, her yer gül-gülistan olur. Zehirli aşlar yağ-bal olur. Kargaşalar, savaşlar ve çekişmeler biter. Tatlı dil mâlum hayvancığı bile deliğinden çıkarır.
Sözümüze dikkat edelim. Özü doğru olanın sözü de doğrudur. Sözün doğruluğu da özün doğruluğuna delildir.
Şeyh Gâlib (k.s.):
Zannetme ki şöyle böyle bir söz,
Gel sen dahi söyle, böyle bir söz.
buyurmuş, sözler arasındaki farka dikkat çekmiştir. Allah (c.c.) özü sözü doğru olanlardan eylesin.
Susmamız tefekkür, konuşmamız hikmet, bakışımız ibret almak için olsun. ÂMİN.
Evvel-Âhir Allâh’a hamd, Rasûlü Zîşân (s.a.v.) Efendimize ve âl-i ashâbına (r.anhüm) salâtü selâm olsun.