Tasavvufta zikir ve sohbet meclisleri müridin yetişmesinde, maneviyatta yükselmesine sebep olan en önemli meclislerdendir. Mürid, mutlaka bu meclislere iki eli kanda dahi olsa iştirak etmelidir.
Tembel, maneviyatta terakkî ettiğini sananlar da bu cennet bahçelerine uğramak yerine, uğramamak için sebepsiz bahaneler uydurarak sağda solda fütursuzca vakitlerini israf edip geçirirler. Sebep, ihvanından filanı orada görmek istememesi veya başka sebeplerle o güzelim meclisleri terk ederler. Hâlbuki bilmezler ki o meclis; zikir, sohbet ve tecellileriyle bir daha geri gelici değildir. Bunda nefis ağır basıp şeytan o işi kendisine yaldızlayıp sununca da, bir bakarsın tek tük, bir bakarsın ayda bir, bir bakarsın senede bir derken artık o meclise uğramaz olur. Gitgide de soğuyarak mahvolup gider.
Bir mürid, mürşidi ile fiziki olarak da fırsat bulunca bir arada olmak zorundadır. Böyle olan meclislerde, sözlü eğitim, irşad ve tebliğ vardır. Müridler bu meclislerde sözlerden, yapılan işlerden ve kendisinde olmayan güzel halleri diğer arkadaşlarında görmekle onlardan etkilenir. Bir kaç müridin, evvabin gibi nafile bir ibadeti yapmaları sebebiyle daha öncesi bundan haberdar olmayan normal camii cemaatinin bile artık hepsinin evvabin namazını kıldıkları, onların o halden etkilenmeleri sebebiyle bu nafile, fakat faziletli ve sevaplı ibadetle tanıştıkları bir gerçektir.
Şu da asla unutulmamalıdır ki; Allah dostlarının sözleri, halleri etkili olduğu gibi, mübarek nazarları yani müridlerine feraset ve ilâhi nur ile bakışları da çok etkilidir. Böyle nazarlarla, zikir, evrâd ve sair tasavvufi yaşayışlarıyla terakki edememiş müridler acayip tecellilere kavuşmuşlar ve bir anda vasıl ilallah olmuşlardır. Bu hâl, mürşidlerde zuhur eden bir parlama halidir. Bir şimşek gibidir, çakar ve geçer. O anda müridler istifade etmesini bilmeli, manevi torbalarını açmalıdırlar. Bu meclislerde şu üç husustan istifade olunur; Lâfız, söz ve bakış. Sıdk makamına erenler dil ile değil, hal ile konuşurlar. Hali İslâm’a, tasavvufi yaşayışa uygun olmayanın söylediği sözler, kulak ve bedenler üzerinde etkili olmaz, vücudu titretmez, gözleri yaşartmaz, gönülleri ve ruhları hâz ve ihtizaza getirmez. Öylelerinin sözleri kulak yumuşaklarından öteye gitmez. Kalpten çıkan, kalplere tesir eder.
Böyle bir araya gelmelerle birbirlerinden etkilenmeler olur. “Mü’min, mü’minin aynasıdır”1 buyrulmuştur. Burada iyilerin halinden istifade olunur, biraz daha aşağıda olanların çarpık hareketlerini görenler, o hale düşmemek için gelecekte gayret sarf etmeye niyetlenmek suretiyle o aynalardan müspet yönde faydalanırlar.
Sohbetlerin ehemmiyeti sadece bunlardan ibaret değildir. Kur’an-ı Kerim’de:
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sâdık (sâlih) kimselerle beraber olun.”2 Yine;
“…hatırladıktan sonra zalim kavmin yanında oturup kalma.”3 buyrulmuştur.
Ayette geçen sâdıklardan murad, özü sözü doğru, yalan konuşmayan, yalan uydurmayan, doğru sözlü, sözünde duran demektir. Nitekim bu söylenenleri kendisinde toplayan bir kimsede Cenab-ı Allah’tan korkan kimsedir ki O, “Sâdıklardan olunuz” buyurmadan önce, “Ey mü’minler Allahtan korkun” diye emretmişlerdir. Sâlih olan kimse de dünyaya kıymet vermez. Rızâ-i Bârî için çalışır ve didinir. Böyle olanların günah işlememe hali meleke, yani alışkanlık haline dönüşmüştür. Her zaman ve her yerde O’nun denetiminde olduğunu unutmazlar.
Kur’ân, sâlih kullar için şöyle diyor:
“Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de, sadaka versem ve sâlihlerden olsam, demeden önce size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın.”4
Sâlih kimseler, dünyanın parlaklığına yaldızına, gösterişine kapılmayanlardır. Cennetlik olmak isteyenler, sâlih kimselerle sohbet etsin, onların nasihatlerini dinlesin, denilmiştir.
Hadislerde de sâlih kullar için cennetlerde görülmedik duyulmadık ziyafetler hazırlandığı haber verilerek buyruluyor ki:
“Sâlih kullarım için cennette hiçbir gözün görmediği hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir insanın gönlünden geçirmediği nimetler hazırladım.”5 Bir diğerinde de:
“Ümmetimin sâlihlerinin cennete girmeleri, namaz ve oruçları sebebiyle değil, cömertlik, müslümanlara karşı kalplerinde kötülük beslememeleri ve müslümanlara karşı nasihatleri sayesindedir.”6
1. Ebû Dâvûd, Edeb, 49.
2. Tevbe, 119.
3. En‘âm, 68.
4. Münâfikûn, 10.
5. Buhârî, Bedü’l-Halk/8, Tefsir, Secde/1, Tevhid/35; Müslim, Cennet/2; Tirmizi, Tefsir/3195.
6. Darekutnî.
Bizi sosyal medyada paylaşın: