Önümüzde karşılaştığımız en hassas konulardan biri de müslümanların birbirlerini tekfir etme meselesidir. Bu öylesine hassas bir meseledir ki, çok dikkatli olmak gerekir.
Çünkü tekfir olunan, kafir damgası vurulanlarda şayet böyle bir durum yoksa, Müslüman iseler, bu havaya atılan bir ok gibi sahibini arar, bulamazsa döner atana saplanır. Onu kafir yapar. Kur’an-ı Kerimde, sana selam verenlere sen, mü’min değilsin deme, buyuruyor. Müslümanlardan eksiği, kusuru ve günahı olanların bu noksanlıkları tamir olunarak , saflarımızı her günkünden daha çok sıklaştırmaya bugün ihtiyacımız vardır. Müslüman nesil dalalette eriyip kayboluyor. Küfür çığ gibi büyüyor. Müslümanlar birbirleriyle uğraşıyor. Ne acayip durum. Küfre düşmekten ateşe düşmekten çok korkulmalıdır. İslam müsait olan her yerde insanlara ehil olanlar tarafından anlatılmalıdır. Metot düzgün ve tutarlı olmalıdır. Müslümanların kaybedişleri de metot ve usul bilmediklerinden dolayı değil midir? Kur’andan bir örnek verecek olursak Hz. Allah; “Siz inanmayanların putlarına söğmeyin. Aksi takdirde onlar da sizin Allah’ınıza küfrederler.” buyuruyor. Hadiste, müslüman olmak için gelen fakat zina yapmaya izin isteyen sahabiye, ashabın kızması, Peygamberimizin (s.a.s) onları yatıştırması ve o gencin de müslüman olmaları, bizim metot ve usulümüzün bugün ne kadar ibtidai olduğunu göstermektedir. Bu hadisleri duyduğumuzu ve fakat onlardan yararlanamadığımızı onları tatbik etmediğimizi üzülerek belirtelim. Biz müslümanlar insanın yapısını, insan psikolojisini bilmeliyiz.
Mü’min olan bir kimse ne zaman kafir olur? Hangi hallerde dinden çıkar? Bunları inceleyen ilim dalına biz akaid diyoruz. Akaid kitaplarında bu hususlara yeterince yer verilmiştir. Ulu orta herkese kafir damgası vurulmaz. Kur’anda Hz. Allah (c.c) buyuruyor:
“Size selam verene sen Müslüman değilsin deme.” (Nisa Suresi.-94) Bu itibarla mü’minlerin bu hususta çok dikkatli olmaları lazımdır. Müslümanların dini bilgilerini artırmaları lazımdır. Bu bilgilerin yeride akaid kitaplarıdır. Akaide ait kitaplar hicri ikinci asırdan itibaren yazılmaya başlanmıştır. İlk devirlerde Müslümanların itikadları saf ve temizdi. Fakat peygamberimizin vefatlarından sonra ortaya çeşitli fitneler çıkmıştır. Böylece Müslümanların itikadi meselelerini inceleyen bu kitaplara çok hususlar konu oldu. Mantık felsefe gibi ilimler bu kitaplara girdi. Hele hele dört zararlı cereyandan olan maddecilik (maddiyyum, dehriyyun veya materyalizm) gibi Hz. Allah’ı inkarcı görüşler boy göstermeye başlayınca, ister istemez Müslümanlardan da bu görüşlerden etkilenenler olmuştur. Bundan başka kominizm ve Darvinizm ortaya felaketler saçmıştır. Yine bu arada positivizmi unutmamak lazımdır. Bunu ortaya atanda August Comt adlı bir müsteşriktir. Daha sonraları 1930’da Freud bir yahudi ortaya çıkmış, bu da Freudizm’in doğmasına sebep olmuştur. Bu adam Psikoloji üzerinde çalışmış bir Psikiyotri uzmanıdır. Tıpta şuuraltı kavramını o keşfetmiştir. İnsanı tamamen cinsi duygulara (sex ve libida) esir olan bir varlık olarak görür. Anne baba ve kardeş sevgisinin tamamını bu duygular içerisinde mutaala eder.
Bu zararlı akımlara cevap vermek, Müslümanların itikadlarını sarsılmadan kurtarmak için tam müteşekkil bir yeni akaid ilmi doğdu. Buna biz akaid ilmi diğer tabirle ilm-i kelam diyoruz. Bu meselelere değinmiş olan bir çok eserler yazılmaya başlandı. Bunlar sadece Müslüman ülkelerde yazılmakla kalmayıp Avrupa ülkelerinde de yazılmış olduğunu görüyoruz. Gaye Müslümanların itikadlarını bozan cereyanlara dur demekti.
Peygamberimiz (s.a.s) devrinde bir siyaset olarak münafıklar kendi tarafından bilinmiş olmasına rağmen kimsenin durumu ortaya konulmamıştır. Hiçbir münafığın durumu açıklanmamıştır. Kendisine emanet edilen durumu açıklanmış olan bir sahabi de bunu ömrünün sonuna kadar hiçbir kimseye bildirmemiştir. İslam tarihinde ilk tekfir olayının Havaric (Hariciler) zamanında ortaya çıktığını görüyoruz. Haricilerin İslam’a ters düşen bazı görüşleri vardır. Buna göre bir vakit namazı terk eden kişi kafirdir. İçki içen zina eden de kafirdir. Onlar amel imandan bir cüzdür derler. Böylece akaid sahasındaki mezhepler ortaya çıkmış oldu. Fıkıha ait mezheblerde ise bu yoktur. Onlar böyle davranan mü’minleri tekfir etmezler. Buna hata veya sevap gözüyle bakarlar. Sapık mezheblerden olan mu’tezile mürcie, şia ve benzerleri birbirlerini tekfir etmişlerdir. Ehli sünnetin prensibi şudur: “Ehli kıblenin hiç birisi tekfir olunmaz” Bu söz Aliyyul Kari’ye aittir. Fıkhul ekber şehrinde bu notu düşmüştür. Peygamberimiz (s.a.s) bu hususta müsamahakar ve bize yol göstericidir.
İnsanlarla Lailaheillallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bu kelimeyi dedikleri zaman benden hem mallarını ve hem de canlarını korumuş olurlar. Ancak hukuku vecibesi (zekat vermesi, kısas tatbiki vb.) müstesnadır. Onların hesapları Hz. Allah’a kalmıştır. (Buhari, Müslim, İbn.Mace)
Hadiste Peygamber (s.a.s) efendimizin İslamlaştırma siyasetini de görüyoruz. Herkesi İslam bayrağı altına toplamak, dalalette olanları kurtarmak için Peygamberimiz (s.a.v.) kendisini tüketircesine gayret sarfediyordu.
Bizim gibi namaz kılan, kıblemize yönelen ve kestiğimizi yiyen Allah ve Resulunun garantisine girer.” (Buhari kitabus-salat28. bab)
Herhangi bir Müslüman diğer bir müslümanı tekfir ettiğinde eğer o onda varsa diyecek yok. Aksi taktirde o söz, kendisine döner. (Ebu Davut 5. bab)
KİMLER TEKFİR OLUNABİLİR ?
Eserler vermiş İslam ulamasının içinde tekfir olunanlar da vardır. Bu tabiatıyla büyük bir haksızlıktır. Bunların içerisinde İmam-ı Gazali’de payını almıştır. Kendisi tekfir olduğu için bu hususta mustakil bir eserde yazmıştır. Sayısız eserler veren bu İslam Alimi, yazdığı İhyau ulumud-diyn adlı eserinden dolayı kendisine küfür isnad edilmiştir ve kafirlik damgası vurulmuştur. Bu kitap İslam’da Musamaha adıyla tercüme edilmiştir. Yine O’nun eserlerinden olan “İtikadda Orta Yol” diye tercüme edebileceğimiz bu eserde de kimlerin tekfir olunabileceği hususları yer almaktadır. Bunları bizde şöyle sıralayabiliriz:
1. Yahudiler, hristiyanlar, putperestler ve İslam’ın dışında kalan ilahi olan veya olmayan dinlerin hepsine mensup olanlar.
2. Nübüvveti inkar eden Brahmanlar veya Allah’ı inkar yoluna sapan Brahmanistlerin hepsi kafirdirler. Böyle yaşar ve ölürlerse kendilerine kafire yapılan muamele uygulanır.
3. Hz. Allah’ı ve nübüvveti kabul etmekle beraber dini nasslara aykırı görüş beyan eden İslam filozoflarından bazıları. Farabi ve İbn Sina tekfir olunmuştur.
4. Mutezile, müşebbihe ve diğer bütün ehl-i bid’at fırkaları kafirdirler. Burada İmam-ı Gazali’nin meşhur bir sözünü de zikretmeden geçmeyelim. “Bin kafiri hayatta bırakmak suretiyle işlenen hata, hacamat şişesiyle bir müslümanın kanını akıtarak işlenen hatadan daha ehvendir.”
5. Hz. Muhammed’i açıkca tekzib etmemekle beraber, Rasulullah’tan tevatüren sabit olmuş esaslardan birini “Dinden olduğu bence sabit değildir” bahanesiyle inkar eden kimsede kafir olmuş olur. Meğer ki böylesi yeni Müslüman olmuş ve İslam’ın ahkamına henüz vakıf olmamış olsun. Böylesine öğrenmesi için mühlet verilir.
6. Sadece icma yolu ile sabit olmuş, bir hususu inkar eden kimse. Bunun tekfiri hususunda ihtilaf vardır. Emalide bir ibare şiir olarak geçmektedir. Emali yazarı bu şiiriyle yanılarak sadece icma yoluyla sabit olmuş bir hususu inkar edenin küfrüne kail olmaktadır. Fakat bunu şerheden Aliyyül Kari bu fikirde değildir. Yani kısacası Ulema burada ihtilaf etmektedir.