İlahilerin söylendiği, derin manaların tefekkür edildiği, ihvan ile muhabbetin çaylar eşliğinde demlendiği güzel mi güzel bir gün! Tarih 10 Temmuz 2012. Nevşehir´in Kozaklı ilçesinde mürşidimiz Abdullah Demircioğlu ile adeta cennetten bir köşede hasbihal edilip meşk edildi. Hatıra içinde hatıralar gizli. Mürşidimiz, Yüksek İslam Enstitütüsü yıllarında müzik öğretmeninin nasıl hidayete erdiğinden ve taşları bile ağlatan kemanı ile söylediği ilahilerden bahsedip, o ilahilerdeki derin manaya dokundu ve âdeta aşk ile muhabbeti dokudu. Orada bulunsanız, tasavvufun insanı nasıl da incelttiğine, gönlünü yumuşattığına, zarafet ve nezakette doruğa ulaştırdığına şahit olurdunuz.
Değerli hocamız; “Gelin Allah Diyelimilahisindeki manayı arkadaşlara aktarmak istiyorum” diyerek hem davudî sesi ile ilahiyi seslendirdi hem de kısa kısa açıklamalarda bulundalar.
Anlam ve vurguyu bozmamak için olduğu gibi aktarıyorum:
“Hem öğretici de oluyor, o manaya dikkat çekmek istiyorum.”
“Kur’ân da öyle diyor, hadisler de öyle diyor.”
“Naciya” iki manaya geliyor; kurtuluşa eren kişi. Bunu yazan Naci isminde birisi veyahut da mahlas dediğimiz takma isim, müstear. Ey kurtuluşa ermek isteyen Naci! Naci var erkek ismi, Naciye olursa kadın ismi, o da olabilir.
İsmet Savaşkan isminde edebiyat hocamız vardı. Ondan aldığımız edebiyat bilgisiyle yanlışım da olmasın da, gafil olma, uyanık ol, Hakk’ı zikret daima. Kur’ân da diyor; ‘Hakk’ı zikret, siz beni anın ki ben de sizi anayım, hatırlayayım.’ Yani kendisini zikredene rahmet etmesi, onu bağışlaması anlamında.
“Size rahmet edeyim, bağışlayayım.”
Meleklerine övünme gibi oluyor, melekler de gıpta ediyorlar. Biz meleğiz yemeyiz içmeyiz başımızı secdeden kaldırmayız ama bu insanlar yiyorlar içiyorlar, ailevi sorunları problemleri var. Ama yine de oturmuşlar, nasıl aşk ile ateşle Cenab-ı Allah’ı zikrediyorlar anlamında... Onun için bak;
Ayetlerde hadislerde de karşılığı var mı, var. Onun için bunu bu şekilde zaman zaman anlatıyorum, bunu da her hoca söylemez. Allah Allah dedikçe seni zikreder Hüdâ…
Hüdâ, Allah.
Sonrasında hocamızın yazmış olduğu “Ey Allah’ım” şiiri bir ihvan tarafından ilahi şeklinde okundu.
Devamında mürşidimiz “Gel Gidelim Bu Dünyadan” ilahisini seslendirdi ve imam hatip yıllarından hatıralarını anlattı. Sonrasında da Yunus Emre´nin “Gelin Ey Kardeşler Gelin” ilahisini söyledi.
“Yüksek İslam Enstitütüsünde okuyorken müzik öğretmenimiz vardı. Hidayet nasip oldu kendisine, sufi hayat sayesinde, öyle diyeyim. Sonra hemen geldi ertesi gün okula, oradan nasıl geçti öğretmenlere: ‘Yahu, böyle bir yol var da beni şimdiye kadar niye haberdar etmediniz!’ Delalette olduğu günlerden dolayı okuldaki öğretmenlere sitem etti. Allah sağsa uzun ömür versin, öldüyse rahmet eylesin. Ondan sonra da istikameti düzeldi, tevhid akidesine döndü, müzik öğretmeni olarak ilahiler besteledi. Benim çok eskiden kalma şöyle kocaman, grundig marka teybim var. Talebeliğim zamanında sesini almıştım, orada mevcut. Bu münasebetle kendisi imam hatip marşını yazdı. Bak, rahmete vesiledir. Onları bize öğretti notasıyla tabi. İlk maarif bakanlığı çıktı, ‘öyle nota bilmeyen öğretmenler müzik öğretmeni olamaz’ dedi. Bu zatın kemanı vardı elinde, yani antika bir kemanmış paha biçilemiyordu o zamanda. O kemanla bu ilahileri öyle bir söylerdi ki ne bileyim taşlar bile ağlardı desem mübalağa mı etmiş olurum. Yani ister istemez gözlerden yaşlar akardı. Mesela ben onları şimdi hatırlıyorum:
Böyle dört beş kıtalık, bunları söylerdi. Sonra ne var, Mehmet Akif’in bir şiiri var, onu da… Bir tarih gibi ben onları aldım o zaman rahmete de vesile olur bunlar, teybim de o var nedir bakayım, Mehmet Akif in, amin derse…
Allahu Ekber gökten melekler,böyle bunun da bir bestesi var. Bir de meşhur bir ilahi var Lâ ilâhe illallah. Yunus Emre’nin o, onları aldım. İşte böyle şeyler var. Yani onun da hidayeti bulmasına sebep, sûfî hayat olmuştur. Çok güzel, kemanla da onu seslendirince…
Tabi diyeceksiniz keman İslami mi değil mi? O işte bir gönül işi tamam mı! “İlahi aşk” verirse her zaman olsun, güzel bir şey. Ama şehevi arzuları, günahları teşvik ederse o… o da öyle. Şimdi Mevlana´nın mesnevisinde neyi tenkit ederler, ney çaldı mı çaldırmış mı? Yani çaldırmadıysa zaten;
Anlamı:
demez. Ondan sonra raks helal midir haram mıdır sûfî de? Yani raks dediğimiz hani dervişler, Mevleviler dönüyorlar. Niye bunu söyledim, yani tesadüf değil, geçmişte dervişler dört bin ilahi bilirlermiş dedim ya…
Buna benzer:
Bak, çıkartamam dedim ama çoğunu da çıkarttım, bundan sonrası size kalmış artık. Evet, bunlar bir hatıra olsun size. Tarih tekerrür etmesin.
Yani Yunus Emre burada da söylüyor ama aynı zamanda güzel nasihat ediyor insana. Değil mi;
İşte bu odur, öyle oluyor demek istedim. Elden vefa yoğa benzer.
“Peki, her şey için Allah razı olsun, inşallah bu da rahmete vesile olsun.” sözleri ile çay bahçesinden mi desem, cennet bahçesinden mi… ayrıldık efendim.
Allaha emanet olun.